Musiki millidir, asırlar içinde oluşur ve nesilleri birbirine bağlar. Bir milletin hüzünleri, sevinçleri, duyguları müzikte en iyi şekilde ifadesini bulur.
Tanzimatla birlikte yüzümüzü Batıya döndürdük. Bu durum Cumhuriytle hız kazandı. Birçok devrimler yapıldı, alfabe değişti, kılık kıyafet ve hukuk, bunların hepsi tuttu. Müzikte de Batıya döndük, okullarda öğretim tamamen buna göre düzenlendi. Fakat müzik devrimi ancak elit bir çevrede kaldı. Geniş halk kitleleri Türk müziğinden kopmadı.
Müzikte Batı özentisinin çok eskilere dayandığını R. Halan Talu'nun "İhtiyaç Fazlası Tanburi" kitabından özetleyelim: Osmanlı'da kültürel alanda ilk değişimleri başlatan padişâh III. Selim'dir. Saray'a İtalyan sanatçıları o davet etti. Harem'e Batı müziği enstrümanları onun döneminde alındı. II. Mahmud Avrupa müziğine karşı olan merakı daha da ileri götürdü. Yeniçeri Ocağı ile beraber mehter takımları kaldırıldığı için onun yerine Muzıka-i Hümayun kuruldu ve ileriki yıllarda, bu kurum Batılı anlamda bir müzik teşkilatına dönüştü.
1828'de İstanbul'a gelen Donizetti, padişahlarla yakın dostluklar kurdu. İtalya'dan yeni enstrümanlar getirdi öğrencilere nota ve armoni ile Batı müziği tekniklerini öğretti. II. Mahmud'un kır gezileri, av partileri, yabancı elçilere verilen davetler, doğum yıldönümleri, bayramlaşma töreni, cuma selamlığı gibi katıldığı bütün toplantılarda bando, Avrupa repertuvarından eserler seslendirdi.
Ancak burada şunu da belirtmek gerekir ki, Sultan II. Mahmud sağlığında sadece Batı müziğine önem veren bir padişah olmadı. Huzurunda birçok fasıllar icra edildi. Bu fasıllara İsmail Dede Efendi, Şakir Ağa, Suyolcu-zade Salih Efendi, Emin Ağa, Dellalzade İsmail Efendi, Kazasker Mustafa Efendi, kemanî Ali Ağa, tanburî Zeki Ağa, tanbur Numan Ağa, Kömürcüzade Hafız Efendi, Keçi Arif Ağa gibi Saray içinden ve dışından zamanın önemli müzisyenleri katılmış padişah tarafından kendilerine ihsanlarda bulunulmuştur. Aynı şekilde III. Selim'in de Türk musikisindeki müstesna bir yeri vardır.
YABANCI HOCALAR
Abdülmecid'in padişahlığında kadınlardan oluşan orkestra ile sadece Batı müziği çalan bir Saray Orkestrasının kuruldu, şef olarak Angelo Mariani atandı. Donizetti'nin ölümünden sonra Sultan Abdülmecid, Mızıka-i Hümayun'un baş hocalığına İtalyan ısıllı Callisto Guatelli'yi getirdi. Sultan Abdülaziz'in geleneksel müziğimize daha fazla önem verir gibi biliniyorsa da onun zamanında İstanbul'da Batı müziği bütün hızı ile varlığını sürdürdü. Kendisi de vals, barkarol, kapris ve polka biçiminde Bar müziği tarzında dört eser besteledi.
Ayrıca başta Dolmabahçe Sarayı olmak üzere Beylerbeyi ve Çırağan saraylarına, hanedanın kadınları tarafından kullanılması için piyanolar, enstrümanlar, notalar alındı ve yabancı devlet temsilcilerine verilen özel davetlerde, resepsiyonlarda Saray Orkestrası ve Harem Orkestrası da konserler verdi.
BASKIN KÜLTÜRÜN ETKİSİ
Sonuç olarak Sultan II. Mahmud zamanında Donizetti tarafından İstanbul'da Mızıka-i Hümayun ile başlatılan Batı müziği hareketi, Saray'da kabul görmüş, desteklenmiş ve sonuçları da günümüze kadar süregelmiştir.
Bu bir tabiat kanunu sayılabilir. Ekonomi, bilim, teknik yönünden ve askeri bakımdan daha ileri seviyede olan toplumlar, bu alanda yetersiz olan ülkeleri etki altına alırlar. Bunun bir adı da kültür emperyalizmidir. Biz bu baskının önemli mağdurlarlarındanız. Başta da belittiğim gibi, en büyük direncimiz müzik alanında oldu. Gene de yozlaşmadan kurtulamadık.