Haber ajanslara önce, "Derede akıntıya kapılan arkadaşını kurtarmak isterken boğularak öldü" şeklinde geçti. Sonra işin rengi değişti...
18 yaşındaki Melisa Kazan'ın, uğruna can verdiği arkadaşı Ayşe Balcı, "Meydan okumuştu." Hayır, ona ya da hayata değil... 18 yaşındaki genç kız, "sosyal medyada" yeni bir akım başlatacağını sanmıştı muhtemelen...
Artvin'deki derede, kendini azgın sulara bırakırken, aylar önce ALS hastalığına dikkat çekmek için, üzerlerine buzlu su döküp, arkadaşlarına meydan okuyanlara bir nevi gönderme yapmıştı... "Meydan okuyorum" diye bağırarak, kendini o azgın sulara bıraktı...
Melisa da o anın videosunu çekiyordu...
Sonra arkadan "like bombardımanı" gelecekti... Belki birileri onları keşfedecekti.
Peki sonuç? 18 yaşındaki Ayşe, azgın sulara kapıldı... Onu kurtarmaya çalışan Melisa, akıntıyla sürüklendi...Ayşe otlara tutundu, kendini kıyıya çekip kurtuldu...
Melisa ise boğularak öldü...
Al işte.. Sosyal medyada "like" alma, bir ihtimal "fenomen" olma hayaliyle yapılan saçma sapan bir iş, ölümle sonuçlandı.
Ne oldu şimdi?
Gündeme gelmek istiyorlardı...
Herkes onların adını duysun diye çabalıyorlardı...
Onların başlattığı, "dereye" atlayarak "meydan okumanın" akıma dönüşmesi için didiniyorlardı...
Türkiye gündemine geldiler ve çektikleri videoyu milyonlarca kişi izledi...
Bütün gazetelerde, televizyonlarda, internet sitelerinde haber oldular...
Peki, hayalleri gerçekleşti mi yani şimdi!
Ayşe, hedefine ulaştı mı?
Sosyal medya çok eğlenceli kabul...
Artık hayatımızın gerçeği ve hiçbirimizin ondan vazgeçmeye niyeti yok...
Ama... Bu hayatta hiçbir "beğeni", "akım", "arkadaşlık isteği", "takip"; gerçek hayatımızdan daha değerli değil! Hiçbir like uğruna, o dereye girmeye değmezdi!
BİZİM FUTBOLCULAR RUJ SÜRER MİSİNİZ?
Juventus-Napoli maçında futbolcular maça rujla çıktı... Yok öyle dudaklarına sürüp, ortalıkta gezmediler...
Aile içi şiddete dikkat çekmek için yanaklarına kırmızı ruj ile şerit çektiler... Kampanya "unrossoallaviolenza" (Şiddete kırmızı kart) etiketiyle sosyal medyada da desteklendi. Hani diyorum, bizim memlekette aile içi şiddet, özellikle de kadınlara uygulanan şiddet almış başını giderken...
Ve bu sorun ile mücadele verilirken, belki bizim futbolcular da bir ruj sürmek ister! Kırmızı renk abartılı gelirse, biz doğal tonlara da razıyız...
Yeter ki şiddete karşı bir şey yapın!
Eeee "topçu" ile "spor adamı" olmanın bir farkı olsun değil mi?
O fark da, içinde yaşadığın topluma fayda sağlamaktan geçiyor!
DÜŞES, PRENS DOĞURUNCA!
Siz hiç, çevrenizde doğum yaptıktan hemen sonra, eline bebeğini alıp, iki dirhem bir çekirdek giyinip, ayakta poz veren anne gördünüz mü?
Ben görmedim...
Bizde moda genellikle hastane yatağına uzanmış, kafada kırmızı kurdele-eğer daha modern tarzda bir kadınsan kurdele yerine kırmızı bir toka- öyle "sevinçli bir hasta" modunda fotoğraf çektirmek...
Bakın ama el alemin Düşesi bizim gibi mi? İngiliz kraliyet ailesinden Prens William'ın Cambridge Düşesi eşi Kate Middleton üçüncü çocuğunu, prenslerini dünyaya getirdi... Ve kadın, hiçbir şey olmamış gibi doğurup, giyinip kuşanıp, basının karşısına çıktı iyi mi! Valla bizden biri, öyle prens/prenses dünyaya getirecek;
40 gün 40 gece hastaneden çıkmaz, duvarları loğusa şerbetiyle yıkar, kırmızı kurdeleyi de dağlara taşlara sarardık!