• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
ÖZKAN BİNOL

Kelebek'le ikinci randevu

ozkan.binol@sabah.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 11 Ekim 2013, 18:50
"Kelebek" yeniden havalanıyor... Geçtiğimiz aylarda ilgiyle izlenen "Kelebeğin Rüyası" bir kez daha sinemaseverlerle buluşuyor. Ama bu kez yönetmenin yeni kurgusu ile karşımıza çıkıyor. Dramla mizahın bir araya geldiği film "Yılmaz Erdoğan"ın sinemadaki en şiirsel işi.
"Kelebeğin Rüyası"nı kısa bir özetiyle konuya girelim. 1940'lı yıllarda Zonguldak'ta yaşayan Muzaffer ve Rüştü'nün en büyük tutkusu şiirdir. İkilinin en büyük hayali şiirlerinin, dönemin en önemli edebiyat dergisi "Varlık" ta basılmasıdır. En büyük destekçileri de hocamız Behçet Necatigil'dir. iki gencin şiirlerle örülü dünyası belediye başkanının kızı Suzan'ın Zonguldak'a gelmesiyle hareketlenir. Suzan ikisinin de ilham perisi olur. Aslında 'şiire bahane olan' hayatları verem belasının tehdidi altındadır...

ŞİİR GİBİ FİLM
"Yılmaz Erdoğan" şiir gibi bir filmiyle yüreklere dokunuyor. "Rüştü Onur" ve "Muzaffer Tayyip Uslu" nun edebiyata adanmış hayatlarını izlerken yüreğimiz burkuyor, burnumuz sızlıyor. İkisi önce aynı kızı seviyor, aynı dergide şiirlerini yayınlatıyor ve aynı hastalıktan gencecik hayata veda ediyorlar. Geriye kubbede bir hoş seda, şiir sevenlere unutulmayan dizeler kalıyor.
Film bu iki genç şairini hayat hikayesinden yola çıkıyor. Fonda 1940'lı yılların Zonguldak'ı; Mükellefiyet Kanunu" ile köylülerin maden ocağında çalışmasının zorunlu tutuluyor, Genç Cumhuriyet'in batılılaşma çabaları sürüyor "verem" ise milli dert. Ne yazık ki bunlar sadece fonda kalıyor, iki genç şairin şiir sevdasına dahil olmuyor. Verem hariç.
Oysa film maden ocağına götürülen işçiler sahnesiyle açılıyor. O şahane görsellik, o etkileyici başlangıçtan sonra Zonguldak'taki yaşamı, halkevindeki baleyi gibi batılı sanatları görüp o günlere imreniyoruz. Keşke bunlar filmde sadece bir renk olmakla kalmasaydı. Keşke Rüştü ve Muzaffer'in şiir adanmış hayatlarıyla iç içe geçebilseydi. Buna rağmen Yılmaz Erdoğan başarılı bir dönem atmosferi yarıyor.
1940'lardaki Zonguldak'ın tasviri son derece inandırıcı. Ayrıca iki şairin hayalleri, ilişkileri, dertleri tasaları, aşkları konuyla uyumlu. Hatta iyi bir kalemin elinden çıktıkları her hallerinden belli Öyle ki Yılmaz Erdoğan'ın yaratıcılığıyla filmde genç şairler birer film kahramanı olmanın ötesine geçiyor. Nefes alıp, yaşıyorlar, izleyeni duygulandırıyorlar. Erdoğan büyük bir incelikle yaratmış karakterleri.

BAŞARILI PRODÜKSİYON

Filmin prodüksiyonu da çıtayı çok yükseğe çıkarıyor. Gökhan Tiryaki'nin görüntüleri birer tablo gibi. "Bal" filmindeki başarını burada da tekrarlıyor Gökhan. Sanat yönetiminde Hakan Yarkın, kostümlerde Gülümser Gürtunca tüm yaratıcılıklarını göstermişler. Rahman Altın'ın yaptığı müzikler de bayıldım.
Ve tabii ki hayran kaldığım oyunculuklar... Şair Muzaffer'de "Kıvanç Tatlıtuğ" kendini aşmış, Rüştü'de ise "Mert Fırat" oyunculuğunu konuşturmuş. Diğer oyuncular Farah Zeynep Abdullah, Belçim Bilgin ve Yılmaz Erdoğan tam bir takım oyunculuğu göstermiş. Ayrıca Belçim Bilgin
için yapılan yaşı büyük eleştirilerine katılmıyorum. Rolüne gayet iyi oturmuş.
Umarım kelebek umarım bu sefer daha fazla yol kat eder gişede ve kalplerde.

Haftanın Filmi
Yerçekimi

Dr. Ryan deneyimli astronot Matt yönetimindeki mekikte ilk uzay yolculuğuna çıkar. Herşey yolunda gibi görünürken rutin bir keşif yürüyüşü sırasında bir felaket yaşanır. Mekik çarpan bir cisim sonucu paramparça olur. İki bilim insanı uzay boşluğunda yapayalnız kalırlar. İkili eve, dünyaya dönüş yolunu bulabilecek midir? Meksikalı sinemacı Alfonso Cuaron'ın yönetmenliğini üstlendiği bilim-kurgu geriliminin başrollerini Sandra Bullock ve George Clooney paylaşıyor.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.