Selma Aliye Kavaf'ın oturduğu Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı koltuğunda ben otursaydım, ne yapardım?
Bir kere bakan seçilir seçilmez bütün kadın derneklerini bir araya toplayarak bir iki gün süren bir toplantı düzenlerdim. Bir kadın olarak zaten sorunları bilmem gerekir ama kadınları dinleyerek, öncelikleri sıraya koyar ve çözmek için harekete geçerdim. Çünkü benim başında olduğum kurum zaten sorunları çözmek için var. Ben de o nedenle o koltukta oturuyorum.
Önceliğim kadının eğitimi olurdu. En önemli sorun bu çünkü. Bunun için bakanlığıma yardımcı olacak tüm kuruluşlarla işbirliğine giderdim. Başta Milli Eğitim, Sağlık, İçişleri, Maliye bakanlıkları olmak üzere tüm bakanlıklarla ortak çalışmalar yapardım.
Ama en önce müsteşarlık yasasının çıkması ve başbakanlığı bağlı değil, bağımsız bir bakanlık olmak için uğraş verirdim. Çünkü o zaman elim kolum bağlı olmaz, daha güçlü olurdum.
MEDYAYLA İŞBİRLİĞİ
Derneklerin ardından kadın erkek tüm köşe yazarlarıyla bir araya gelirdim mesela. Hem onları dinler hem de kadınlarla ilgili gerçekleri ve önerileri paylaşırdım. Ardından medya yöneticileriyle buluşurdum. Onlardan destek isterdim kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak ve kadının statüsünü geliştirmek için. Özellikle kanal yöneticileriyle sıkı bir işbirliğine giderdim.
Kadının eğitimine yönelik programlar için her türlü desteği verirdim. Bu tür programların yapımına katkıda bulunur, gereken finansmanı sağlamak için ulusal ve uluslararası tüm kuruluşlarla ortak çalışmalar yapardım.
Kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmaya yönelik belgesel, film, dizi yapımlarını teşvik eder, ödüllendirme yoluna giderdim.
Röportaj vermekten, kadın sorunlarını ve çözümü için neler yapılması gerektiğini anlatmaktan çekinmez, her fırsatta bunları dile getirmeye, toplumun farkındalığını artırmaya çalışırdım.
KADININ YANINDA
Mesela gündüz kuşağındaki bütün kadın programlarına katılırdım. Bütün illeri ziyaret etmeye gayret eder, oranın yerel yöneticileri ve sivil toplum örgütleriyle buluşur, yöredeki kadın sorunlarına göre ortak çözüm yolları arardım.
Nerede bir sorun var, hemen oraya giderdim. Örneğin Bingöl'de bir kadının 5. çocuğu da kız olacağını öğrenen kocası tarafından burnu ve kulağı mı kesildi, hemen uçağa atlayıp soluğu o kadının yanında alır, onu ve çocuklarını devlet koruması altına alırdım.
Sözde değil özde ama. O kadının gerçekten ne istediğini anlamaya çalışır ve onun istediği çözümleri yerine getirirdim.
Medine adlı bir genç kız, ailesindeki kadınlara şiddet uygulayan dedesi tarafından diri diri mezara mı gömülüyor, ortalığı ayağa kaldırırdım. Bundan daha önemli bir gündem meselesi mi olur? O ildeki milletvekillerinin, bütün vekillerin, kabinenin, başbakanın ilgisini bu konuya çekmek için elimden geleni yapardım.
ÖNCÜ ÜLKE
Nerede bir kadın, çocuk, erkek -sadece kadınlar değil, bu ülkede erkekler de ataerkil sistemden dolayı mağdur oluyorlar- varsa şiddete uğrayan, herkesin yardımına koşardım. Ben koşamasam bile koşacak birilerini bulurdum. Bütün kadınlara ve çocuklara onları düşünen, önemseyen, koruyan, sorunlarını çözmek için uğraşan birilerinin olduğunu, devletin onları sahiplendiğini göstermek isterdim.
Bu güveni onlara vermek isterdim. Ve onların yaşam koşullarını iyileştirmek... Bunun için onların okumaları, çalışmaları, üretmeleri gerektiğini, kendilerini önemsemelerini ve kendilerine güvenmelerini sağlamak.
İsterdim ki "kadının statüsü" söz konusu olduğunda en kötü ülkeler arasında yer almayalım, gelişmiş ülkeler ligine çıkalım, öncü ülkeler arasında anılalım.