Giriş Tarihi: 14 Nisan 2010, 17:02
2009 yapımı 'Erkekler Ne Söyler, Kadınlar Ne Anlar' (He's Just Not That Into You) adlı filmi seyrettim geçenlerde. Romantik komedi tarzında bir film. Kadınların sevdiği türden bir film yani. Kızlardan biri (Ginnifer Goodwin) aşkın peşinde. Ya da uygun erkeğin... Her çıktığı erkeğin o erkek olduğunu zannedip, hemen hayaller kuruyor. Hayal dediysem, bir ilişkisi olsun istiyor. Yani bir buluşmalık, bir yemeklik, bir gecelik bir ilişki ona göre değil. Kadınların çoğu böyledir zaten. Geçici ilişkiler kurmak istemez. Birini beğenip çıktıysa, yemek davetini kabul ettiyse devamı gelsin ister. Bir davette karşılaştığı ve onu beğendiğini söyleyen ve telefon numarasını veren erkeğin onu sözünde durup aramasını ister.
Filmdeki kızlar da böyle. Erkeğin her söylediğinden bir anlam çıkarmaya çalışıyorlar. Ne var ki, o erkekler bir daha aramıyor. Aramayınca dayanamayıp bizim kız bir daha arıyor. Ama nafile. Onu görmek için can attığını söyleyen erkekler ortadan kayboluyorlar.
ARARSA ARAR!
Ve bir gün karşısına, o erkeklerden birini görmek için gittiği barın barmeni çıkıyor. Barmen o erkeğin arkadaşı. Kızın kendi kendine gelin güvey olduğunu görünce, ona erkeklerle ilgili açıklamalar yaparak yardım etmeye başlıyor. "Ertesi gün seni aramadıysa aramaz" diyor, "Boşuna ümitlenme!" ve esas bombayı patlatıyor: "Arayacak olan erkek arar."
Bu gerçek kızın arkadaşlarından birinin de kafasını feci halde kurcalamaya başlar. Jennifer Aniston'un oynadığı bu kız, 7 yıldır bir erkekle (Ben Affleck) birlikte yaşamaktadır. Seviyor ve seviliyordur, mutludur ama pek çok genç kız gibi evlenmek istemektedir. Ne var ki 7 yıllık erkek arkadaşı evlilikten söz etmemekte ve yüzük almamaktadır.
Hemen sevgilisinin karşısına dikilir genç kadın ve ona kendisiyle evlenip evlenmek istemediğini sorar. Genç adam istemediğini söyler, evliliğe inanmamaktadır çünkü.
"Öyle dersiniz ama ayrıldıktan bir hafta sonra genç bir kadınla hemen evlenirsiniz!" diye itiraz eder. Bunun anlamı, "Eğer benimle evlenmiyorsan seni bu evde istemiyorum"dur. Ayrılırlar.
Diğer kızlardan biri evlidir. Üniversite arkadaşıyla hemen evlenmişlerdir. Diğerlerine göre şanslıdır yani. Sevdiği erkekle evlenip, muradına erenlerden... Gelin görün ki mutsuzdurlar. Sonradan öğreniriz ki cinsel ilişkiye bile girmemektedirler artık. Sıkılmışlardır birbirlerinden. Belki de erken yaşta evlenmekten... Kadın bunun farkında olmasa da erkek farkındadır ve başka arayışlara girmiştir bile. Scarlet Johnson'ın oynadığı seksi ve çekici kadına tutulmuştur. Kadın da ona. Evli olması canını sıkmaktadır ama o da gerçek aşkını bulan erkeğin karısından ayrılıp kendisiyle evleneceğine inanmaktadır.
FARK GÜZELDİR
Rastlarsanız veya DVD'sini alıp seyrederseniz diye sonunu söylemeyeyim ama mutlu son da var, mutsuz son da. Aslında filmin gidişinden neler olacağını kestirebiliyorsunuz. Sürpriz yok yani. Söylemek istenilen kadınla erkeğin beyninin farklı çalıştığı, olaylara, yaşananlara farklı anlamlar yüklediğimiz. Toplumsal kodlar, normlar, genlerimize işlemiş bilgiler böyle davranmamıza neden oluyor. Bu yüzden de birbirimizi anlamakta zorlanıyor ve hayatı birbirimize zehir ediyoruz. Ama bu farklılıklar da hayatı renklendiriyor. Her şey yolunda olsa, hiç sorun çıkmasa, dram ve hüzün olmasa hayatın tadı tuzu olur mu? Ve de şu bir gerçek ki, kadın veya erkek, bir şeyi gerçekten istiyorsak onu elde ediyoruz. Bir yolunu bulup karşımızdakine kendimizi anlatabiliyoruz.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.