‘Yıldırım’ gibi gittin be!
Ulan bir insan, bu kadar mı iyi olur? Ulan bir insan, bu kadar mı vefakar olur? Bir insan, nasıl bu kadar cömert, sırdaş, cebindeki parayı son meteliğine kadar paylaşır? Yine bir insan, işini bu kadar da sever, nasıl bu denli iyi yapar? Hele hele ki o yufka yüreği, elini uzatanı bir kez geri çevirsin ya... Bir kere, bir kere... Kalp krizi geçirdiğini duyunca, düştü köz içimize... Olayı, her saniye başından ayrılmayan vefakar adam Sarı'dan (Mehmet Dinçel'den) takip ediyorduk, bin bir umutla ve heyecanla...
Ama, tüm yaşam hikayesini çok iyi bildiğim Yıldırım'ımız, çok yorulmuştu, çoook!
İZMİRSPOR'DA İLK ARKADAŞIM
İlk oda arkadaşımdı, İzmirspor'a gittiğimde...
Gecenin geç vakitlerine kadar dertlerimi dinler, kendinden hiç söz etmezdi. İlerleyen zamanlarda farkına vardım ki, esas yürek yakan, filme konu olacak hikayeler ondaydı ama... Çocukluk yaşlarında evin yükü, annesi ve O'na kaldığından, hem futbol oynayıp, hem de dışarıda çalışarak sürdürdü, yaşam mücadelesini... Yıllarca, yıllarca... Elim ayağım bir türlü gidemedi hastaneye... Çünkü; O'nu yataktaki o haliyle değil, belleğimde hep elma kızıllığındaki yanaklarıyla kalmasını istedim.
Zaten ayak bileğindeki arıza, yıllardır bırakmamıştı peşini... Ardından geçirdiği ilk kalp krizi de, büyük bir ihtimalle bu güne kadar tanıştığı bil-cümle insanların, tüm dertlerini paylaşmasındandı! Ve etten kemikten oluşan bu makina, iflas etti en sonunda(!) Asla ve asla unutamam... Cebimde delikli kuruşun olmadığını biliyor Bursa'da...
Herkes, paket paket sardırıp tam hareket etmekteyken, kafile arabasını durdurup, iki dakika içerisinde koybolup, bir avuç kestane şekerini çaktırmadan cebime attığını nasıl unuturum? Nasıl, nasıl?
'Yıldırım' gittin be... Nasıl da attın acını içimize! Bir bilsen, yukarlardan bir görsen...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.