Çiğli İlçe Müftülüğü Vaizi Mehmet Ufak, deprem, kuraklık ve sel gibi felaketlerin bir nedeninin de insanoğlunun tabiata karşı tamahkâr ve hoyratça davranışlar sergilemesi olduğunu ifade ederek şunları söyledi: İnsan, tabiatla ilişkisinde Allah'ın evrene yerleştirdiği kanunlara uygun hareket etmek ve gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Yerleşim yerlerinin inşa ve imarında doğal afet riskini hesaba katmak, zemin, malzeme ve inşa teknikleri başta olmak üzere gerekli tüm iş ve işlemleri söz konusu kurallara göre planlamak bu sorumluluğun kaçınılmaz bir gereğidir. Zira tabiatın işleyişini dikkate almayan yapılanmalar afet risklerini beraberinde getirmektedir.
Aklı, iradesi, inancı, vicdanı ve başka hiçbir canlıda bulunmayan kabiliyetleri, insanoğlunu her konuda olduğu gibi tabiatla ilişkisinde de sorumlu kılmaktadır. İnsanın bu bilinçle hareket etmesi ve gücünün yettiği hususlarda üzerine düşeni hakkıyla yaparak gerekli tedbirleri alması Yüce Allah'ın emridir.
Dolayısıyla afetleri ve meydana gelen acı neticelerini, insan irade ve sorumluluğunu yok sayarak tamamen kadere yüklemek doğru değildir.
ALLAH'A TESLİMİYET
Nitekim Allah Resûlü (s.a.s.) "Müminin durumu ne hoştur! Her hali kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur.
Bir güzellik kendisine verildiğinde şükreder; bu onun için hayır olur; başına bir sıkıntı geldiğinde ise sabreder; bu da onun için bir hayır olur" (Müslim, Zühd, 64) buyurmuştur.
Yüce Allah'ın kullarına karşı rahmet ve merhameti sınırsızdır. Bu bakımdan Müslüman, başına gelen afet ve hastalık gibi zor ve sıkıntılı hadiselerin Allah'ın rahmetiyle karşılık bulacağını bilmelidir. Nitekim Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerîm'de çeşitli vesilelerle kullarını sınayacağını haber verirken, bu süreçleri Allah'a yönelerek sabır ve teslimiyetle karşılayanları şöyle müjdelemektedir: "İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir" (el-Bakara, 2/155). Allah Resûlü (s.a.s.) ayrıca, afetlerde hayatını kaybeden müminlerin şehit hükmünde olduğunu müjdelemektedir.
(Müslim, Birr, 52; Ebu Dâvûd, Cenâiz, 1) Bütün bunların yanında zor zamanlarda dua, niyaz ve yakarışlarla manevi duyguları güçlendirmek ve geleceğe dair umudu korumak büyük önem taşımaktadır.
HER ŞEY BİR İMTİHAN
İnsanoğlu dünyada ebedi hayatına hazırlanacağı bir imtihan sürecindedir. İnsan yaşadıklarını doğru değerlendirerek başına gelen hadiselerden ibret almalıdır. Doğal afetlere maruz kaldığında da dersler çıkarmalı, sorumluluklarını hatırlamalı, maddi ve manevi alanda yapması gerekenlere yönelmelidir.
İnsan, bir arada yaşamanın gereği olarak başkaları tarafından yapılan hataların sonuçlarıyla da karşı karşıya kalabilir. Böyle bir durum karşısında sergilediği tavır biçiminden sorumludur. Nitekim Yüce Allah Kur'ânı Kerîm'de şöyle buyurmaktadır: "Hanginizin daha iyi işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratan O'dur" (el-Mülk, 67/2).
Dünya imtihanında başarılı olabilmenin yolu, bela ve musibetler karşısında serinkanlı tutum ve davranışlar sergilemekten geçer.
Başına gelen sıkıntı ve ıstıraplara sabredip en güzel şekilde mücadele edenler, âhirette büyük bir mükâfata, ebedi bir huzur ve refaha kavuşacaktır. Sonuç olarak Mümin'e düşen görev, zor zamanları sabır ve metanetle karşılamak, mutlak mülk sahibi Allah'a güvenmek, bela ve musibetlere maruz kalanlara yardım etmek için seferber olmak ve bir daha bu tür afetlere maruz kalmamak için beşeri planda atılması gereken adımları atarak her türlü tedbiri almaktır.