Etrafına zırh örüp, hayatını 'seçkin' bir çevrenin parmaklıkları arasında geçiren sıkıcı adamlardan değilim. Bilakis her kesimden insanla oturup kalkar, tabanlarım şişene dek sokaklarda gezmekten hoşlanır, farklı yerleri ve mekanları keşfetmeyi severim.
Bu yüzden İzmir'in gizli kalmış çay bahçelerinden viran evden bozma barlarına, alesta kafelerden pejmürde birahanelere, klas restoranlardan salaş balık lokantalarına varıncaya dek kentin mekan profilini çıkarabilirim.
Ama bu yelpazeden, ayağınızı uzatsanız denize dokunacağınız bir restoran söyle deseniz duraklarım.
***
Çünkü ne yazık ki koca İzmir'in Konak, Alsancak, Karşıyaka, Güzelyalı gibi en hareketli sahil yerleşimlerinde, bir akşam denizin dibinde balığınızı yiyip rakınızı yudumlayacağınız, güzel müziklerin dalga seslerine karıştığı bir masada misafirlerinizi ağırlayabileceğiniz 'simge' bir mekan bulamazsınız! Varsa da kent merkezlerinden uzak birkaç kuytu köşeden ibarettir ve seviyeli bir hizmeti mumla ararsınız.
Çıkın Bostanlı'da deniz kıyısına, Mavişehir'e kadar uzanan bomboş, ağaçlıksız bir yeşillik... Alsancak, Pasaport, Güzelyalı, Güzelbahçe ona keza. Çünkü çarpık kent plancılığı yüzünden, yıllardır kıyıları doldura doldura körfezimizi sosyal yaşamın dışına taşıdılar!
***
Körfez'in gerdanını süsleyen Kordon'a ne demeli? Birbirinden kopyalanmış, pop müzik gümbürtüsünden geçilmeyen barlara teslim. Hani eğlence hayatımızda 'seviye' göstergesi sayılabilecek bir caz kulübü?
İzmir'in soluk alabileceği Kültürparkımızın 'park'ı var, 'kültür'ü yok. Dünyanın en nadide sosyal atmosferini yaratabileceğimiz bir alan yıllardır panayır çayırı gibi atıl halde duruyor.
Kentin kafeleri ayrı bir alem...
Hangisinin önünden geçsem, dinlemekten bıktığımız şarkıların bangırtısı kafamı ütülüyor. İçerdeki kakofoniye, caddedeki araçların yankıları karışıyor. Sakinliğin keyfini ara da bul.
***
Sonunda buldum!
Hem de çocukluğumun geçtiği Karşıyaka Bostanlı'daki Yıllar Sokağı'nda... Gazeteci dostlarım Ceyda ve Erden Aktaş'ın aklına, yüreğine sağlık.
Sevgileri gibi enerjilerini de aynı kalpte buluşturan Aktaş çifti, geçen hafta 'Sweet Home Cafe' adını verdikleri sıcak, insanı coşkuyla kucaklayan bir kafe kazandırdılar İzmir'e...
'Sweet Home Cafe', tam kafama göre. Cadde üstü değil ama ayaküstü... Sahile açılan bir sokağın köşesinde, ferah ve yaşayan bir mekan. Charlie Chaplin'in film kareleriyle süslenmiş duvarları ve kitaplığıyla tam bir kültür kafe kimliğine bürünmüş.
Açılışta, hepimizi kendi üretimi çikolata, kurabiye, pasta ve özel hazırlanmış meyve kokteylleriyle karşılayan Ceyda'nın lezzetleri hala damağımda...
Ya keman ve sesin canlı uyumuyla, romantizmin serinliğine kapıldığımız müzik ziyafetine ne buyrulur!
***
'Sweet Home Cafe', özel tatları kadar müzikleriyle de tarzını ayırıyor. Gün boyunca Batı klasikleri ve caz ezgileriyle insanı büyülüyor, başka diyarlara sürüklüyor.
Yaşadığım sokağın kültürünü, doğallığını duyumsatan; günün stresini kapısında bıraktıran 'Sweet Home'da çok mutluyum.
Yahu kafe dediğiniz yerde insan kendini bulmalı! Zaten iş temposu, gerginlik, trafik, stres, büyük kentlerin telaşı ve kalabalığı adamı canından bezdiriyor.
Bunların uzağında bir liman kuran sevgili Ceyda ve Erden'e ne kadar teşekkür etsem az. Yolları ve şansları açık olsun.