Dünkü yazımda Hürriyet'in patronu Aydın Doğan'ın TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'nda söylediği sözleri eleştirmiş...
O sözlerin demokrasiyi önemsemeyen, sadece güçten anlayan, kanun ve nizam tanımayan insanların ruh dünyasını yansıttığını belirtmiştim.
Ne demişti Aydın Doğan:
"Erbakan tankın üzerine çıksaydı, 28 Şubat olmazdı".
İşin ilginç tarafı bu söz bazı demokrat-liberal insanların da ağızına pelesenk olmuş bir sözdür.
Ama bu sözün şu sıralar Aydın Doğan gibi insanlar tarafından çok kullanılmasının bir tek nedeni vardır; o da 28 Şubat'taki cehennemlik günahlarını gözden kaçırmak içindir.
Bu söz sakat ve anlamsız bir sözdür çünkü: Tekrar etmekte fayda var, bir demokraside başbakanların tankın üzerine çıkıp direnme mecburiyeti yoktur.
Başbakanlar tankın üzerine çıkmasınlar diye demokrasiler vardır zaten.
***
Ancak Aydın Doğan gibi insanlara söylenecek başka bir şey var: Bir demokraside başbakanlar demokrasiyi korumak için direnmezler; ancak demokrasiye herhangi bir müdahale vaki olduğunda, o ülkenin gazeteleri, aydınları, sivil toplumu direnir.
İspanya'da El Pais'in yaptığı gibi yani.
Aydın Doğan'ın hesap vermesi gereken ahlaki zemin burasıdır zaten.
Yine TBMM'nde hesap veren bu kişilerin gayet kurnazca yaptıkları bir başka çarpıtma var: Diyorlar ki "Başbakan Erdoğan direndi, bakın işler nasıl düzeldi; o zaman Tayyip Erdoğan gibi bir başbakan yoktu ki".
Bu da esastan yanlıştır ve kurnazcadır.
Kurnazcadır; çünkü bu sözlerle Başbakan Erdoğan'a açıkçası "yaranmaya" çalışıyorlar.
Yanlıştır; zira kastedilen 27 Nisan 2007'de askerlerin verdiği elektronik muhtıraysa eğer, Başbakan Erdoğan herhangi bir şekilde direnmiş filan değil.
Ne direnmesi, o sadece A4 kağıdın yarısını kaplayan bir paragraf yazıyla, herkese Anayasal sorumluluklarını hatırlattı ve "Sen bana bağlısın kardeşim" dedi.
Bu kadar!
Bu direniş değildir, bu devlet adamlığı çapıdır. Çünkü Başbakan Anayasa'nın kendisine verdiği gücü biliyordu. Millet iradesinin ürünü olmanın, millet tarafından tayin edilmiş meşruiyetin ne olduğunun farkındaydı. O nedenle direniş filan göstermedi, sadece işini yaptı. Hem de her demokratik ülkede olması gerektiği gibi.
***
Şimdi gelelim 28 Şubat yöneticilerinin hatalarına: Yani Merhum Erbakan ve Çiller'e...
Bir kere bir vesayet ürünü olmasına rağmen Anayasa'nın kendilerine tanıdığı büyük gücün farkında değildiler.
Ne o gücü kullanmayı biliyorlardı ne de bunun için gerekli kararlılığa sahiptiler.
İkincisi, demokrattılar elbette ama içselleştirilmiş derin bir demokrasi bilincine ve kültürüne sahip değillerdi. Seçim kazanmayı sadece ülke yönetme hakkı olarak görüyorlardı. Halk tarafından seçilmiş olmanın ahlaki ve felsefi anlamı üzerinde herhangi zihni donanımları yoktu.
O nedenle merhum Erbakan arkadaşlarına, "Ben yaşlandım artık seçimlerde il il dolaşamam, hükümeti mutlaka kurmamız gerekir" diyordu; Çiller ise, "Ben devleti yönetmeliyim, aksi halde siyaset yapmam" diyebiliyordu.
Başbakan Erdoğan ise son kongrede "Benim başbakanlıkta son dönemim ama partim ne görev verirse onu yapmaya devam edeceğim" diyordu.
Fark burada işte.
Diğer yandan Erbakan ve Çiller askere, darbecilere "hayır" dendiği, onlara Anayasa hatırlatıldığı zaman ne olacağını bilmiyorlardı. Kafalarının içindeki, Menderes'in ipte sallanan resmi onları bir noktada teslim alıyordu.
Başbakan Erdoğan ise hem kaderine teslim oluyor hem de kanunlardan, milletten ve Anayasa'dan güç alıyor, o gücü de kullanıyordu.
Kısaca, eskiler demokraside bir siyasetçinin korkması için hiçbir sebebin olamayacağını bilmedikleri için korkuyorlardı; Başbakan Erdoğan ise sadece sahip olduğu gücün farkında biri olarak rasyonel davrandı.
Bunları da bilelim...