Biyolojik olarak tüm ırklar içinde en güçlüsü, melez olandır. Bir safkan kadar güzel olmasa da daha çekici, çok daha güçlü ve kalıtsal hastalıklara karşı bağışıklıdır.
Aile şirketlerinin neden hep üçüncü kuşakta battığı sorusu da aynı teoriyle yanıtını bulur. Para dışarıya kaçmasın diye, aile reisinin sözü üstüne söz söylenmesin, aman egosu incinmesin diye oluşturulmuş kendi içine kapalı güven halkaları, elbette günün birinde çökecektir. Birbirine benzer düşünüşte bireylerden oluşan bir kapalı bir toplum düşünün. Aile büyüğünün tüm kararları aldığı, her işi kendi başına becermeye kalktığı, yetki devrinin bulunmadığı her küçük cemiyet, başlarındaki etkin lider ölünce iflasın eşiğine gelecektir. Eğer çocuklar çok iyi yetiştirilmemişse, gereken kilit noktalara profesyoneller oturtulmamışsa, başlangıçta gücünü güvenden alan sistem, melezleşmediği için avantajını yitirecek, farklı görüşlerin havada uçuştuğu günümüz rekabet ortamında eski güzel günlerini arar hale gelecektir.
Melezlik sadece organizmaları değil, organizasyonları da daha uzun ömürlü hale getirir.
Tüm dünyada uygarlığın ve zaferin ve pek tabii ki görkemin de sembolü olan Roma İmparatorluğu'nun, onun doğudaki temsilcisi olan Bizans'ın (Doğu Roma) ve bu geleneği geliştirerek örnek alınacak şekilde sürdüren Osmanlı İmparatorluğu'nun başarı sırrı buradadır; melezlikte...
Bugün Osmanlı'nın Türk olmadığını savunan düşünce tarzının en çok eleştirdiği unsur olan melezlik aslında başarının anahtarıdır. Kadrolaşma ve aynılaşma işi ise melezliğin katilidir.
Türkiye'de siyasi gelenek içinde orta kademe yöneticilik görevleri yeteneğe göre değil, hep partiye bağlılığa göre verildi. Zaman içinde hak etmemiş yöneticiler çalışma barışını bozdu. Altlarında çalışanlardan deli gibi korktular. Onları terörize ettiler, yıldırdılar (Mobbing). Onlar da alt kadrolarını kendilerinden daha yeteneksizlerden, sesi çıkmayanlardan kurdular. Sorgulanamaz otoriteleri sayesinde personel işe küstü. Yönetici, hatalarını gösterecek bir ayna kalmadığı için iyiden iyiye çuvalladı.
Peki, melez, güçlü ve işinin ehli bir organziasyonun açmazları yok mu? Tabii ki var. Sonuçta hiçbir varlığın olmadığı gibi hiçbir organizasyon da ölümsüz değil. Günümüzde Osmanlı'yı kopyalayan tek organizasyon, Amerika Birleşik Devletleri'dir. Ancak bu süper gücün de bu kadar çeşitli etnikle ayakta kalabilmesi, dağılmaması için her daim bir dış düşman tutkalına ihtiyacı vardır.
Hiçbir zaman aşırı milliyetçi bir adam olmadım. Osmanlı'yı da bir Milli gurur vesilesinden ziyade muhteşem bir organizasyon başarısı olarak gördüm. Bir kere adamlar din, dil, ırk dinlemeden işi ehline teslim etmişler. Bozulmaya uğramadan önceki hanedan yönetiminin en avantajlı yanı da bu olmuş. Ha, ne zaman ki aileler klikleşmiş, kadrolaşmış, devletin bekası değil de ailenin devamlılığı ön plana alınmış, o zaman zaten gerileme başlamış. Bugün, geçmişin battaniyesini sırtımıza alıp bizim atalarımız şöyleydi, böyleydi, diye övünüyoruz... Acaba o atalarımız mezarından kalkıp baksalar, biz arkamıza bakmadan kaçmak zorunda kalır mıydık, yoksa bizimle iftihar mı ederlerdi, bu sorunun cevabını da ileride tarihçiler verecek. Ama unutmayalım, tarihi kazananlar yazar.
Sıra dışı okuma önerileri
Us'ta Yol: Türkiye'nin en başarılı koçlarından biri olan Umut Kısa'nın müşkülpesentliği yüzünden uzun zaman yazılamayan kitabı nihayet Herdem Yayınları etiketiyle okuyucuya sunuldu. Us'ta Yol, bir felsefe profesörünün yaşamından yola çıkarak bizi pek çok filozofun izinde, dünyanın en önemli sorusunun yanıtını aramaya çağırıyor: Özgür irade gerçekten de var mıdır? Bu arada kahramanımız, pfofesör olduğu halde bu sorunun yanıtını hiç de bilmediğini fark ediyor. Yasak bir aşk ile yaşamı aniden gerilimli bir yolculuğa dönüşüyor. İster bir ders kitabı, ister bir gerilim romanı olarak okuyabileceğiniz kitap, size de aynı soruyu sorduracak. Umut, bu ilk çalışmasıyla, yakında okuyucu ile buluşacak ikinci romanı Ahuna'ya yönelik büyük bir beklenti yaratıyor.
Yalancılar ve Sevgililer: Fantastik yazının ülkemizdeki nadir temsilcilerinden Gülşah Elikbank'ın yeni romanı, Kırmızı Kedi etiketiyle raflarda. Kitap, garip bir mektup alan Maya'nın gözünden bizi Çavuşesku'nun Romanya'sından asıl Drakula Vlad Tepeş'in şatosuna kadar sürüklüyor. Modern bir vampir öyküsü olmayan kitap, vampir mitinin sosladığı, üç kuşağa yayılan bir aşk destanı. Aynı zamanda kötülüğün kaynağını hakkıyla inceleyen bir felsefeye sahip. Elikbank, damağımızda klasik edebi bir tat bırakırken, bir yandan da modern bir romanın soluksuz okuma serüvenini vaat ediyor. Enver Aysever'in deyimiyle 'Okuyunuz, okutunuz.'
Horrorstör: Yazar Grady Hendrix'in romanını kitapçıda görseniz, 'Bu Ikea kataloğunun bu rafta işi ne?' diye düşünebilirsiniz, aman es geçmeyin! Yazar, Amerika'da açılan perakende mağazasında geçen bir hayalet öyküsü sunuyor. Mağaza kataloğu gibi dizayn edilen kitabın içinde bazı ürünler ve fiyatları bile bulunuyor. Bu korku komedi romanı, kapitalizmin günümüz insanını farkında olmadan nasıl zombiye çevirdiğini başarıyla anlatıyor. Böyle bir kitap ülkemizde ikinci baskı yapamayacağı için bitmeden alın. Yoksa filme aktarılana kadar beklemek zorunda kalırsınız.