Metro, İzmir'in en çok tartışılan projesi... Doğal, çünkü bittiği anda kent ulaşımda oldukça rahatlayacak, çağdaş bir kent kimliği kazanacak.
Şehrin kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna, en hızlı şekilde ulaşmak da mümkün olacak.
Ancak toplumu rahatlatacak olan bu proje, yer üstüne en çok çıkıldığı bölgede, bu nedenle metronun "hafif raylı sistemle" beslendiği Menderes-Aliağa hattı boyunca yaşayan insanlara mutluluk veriyor mu?
Bence hayır...
Çünkü yapılan düzenlemeler, insanları karamsarlığa sürüklüyor.
***
Bunun üç nedeni var:
İlki, çağdaşı bir görünüm sergileyen demir parmaklıklar... Biz, yıllarca tren hattını çevreleyen dikenli tellerden kurtulacağız diye beklerken, daha beteri geldi. Metro hattı boyunca, ucube bir görüntü veren ve Karşıyaka'yı, Çiğli'yi tam ortadan ikiye bölen, yöre halkına da "bölünmüşlük" ezikliğini hissettiren o eski yol koruma sistemi...
Oysa çağdaş ülkelerde böyle bir uygulama yok. Çünkü, yönetimler insanların önce rahatını, huzurunu düşünüyor.
Sistemi böyle cezaevi gibi çevrelemek yerine, yer üstünü daha kullanışlı hale getirmek, otopark ya da park olarak değerlendirmek düşünülebilirdi, üstelik bu kadar da para harcanmazdı.
Bu durumda akla hemen şu soru geliyor. Metro projesini çizenler, 60'lı yıllardan mı kaldı?
***
İkincisi, bu "demir parmaklı" ucube hattın, üzerinde hiçbir değeri barındırmaması da ayrı bir sorun...
Bu da yönetimlerin daha kestirme yollara başvurmasını sağlıyor, yani kaldırma, yoketme kolaycılığına...
Bunun çarpıcı bir örneğini görmek için, metronun Naldöken ile Alaybey hatta Karşıyaka çarşı hattını izlemenizi öneririm.
Şaşırıp kalacağınıza eminim. Çünkü, hat boyunca, insanların karşıdan karşıya geçmelerini sağlayacak, hiçbir köprü yok.
Aslında vardı, toplanan onca imzaya rağmen, halkın taleplerine rağmen, bir günde gelip kaldırdılar iki köprüyü birden...
Onca tepkiyle aldırmadan...
***
Oysa bu iki köprü, bölgenin tek ve en önemli sağlık kuruluşuna, Sevim Yıldırım Sağlık Ocağı'na gelen insanların yardımcısıydı.
Okula giden öğrencilerin tek kullandığı yoldu, ayrıca katlı pazar yerine giden insanlara, çıkış yoluydu.
Artık yok.
Şimdi diyeceksiniz ki, hiç mi ara yol yok bu iki kanatı birleştiren; evet var; 200-250 metre sonra...
Halkın "Bunları kaldırdınız, peki yenilerini yapacak mısınız" sorusuna görevlilerin yanıtı ise, "Hayır, çünkü uygun değil."
Yani tam bir aldırmazlık var, zihniyette...
Oysa yerel yönetimler, halkın hizmetindedir. Çareleri yok etmek değil, üretmek zorundadır.
Başkanlar onun için seçilir. Proje yapanlar onun için vardır.
Bu yüzden, "Bu hatta köprü yapmak teknik olarak imkansız. Sisteme zarar verir. Olumsuz durumlar yaratır" demek yerine, çare üretmelidir bu yönetim...
Çünkü ölüm dışında her şeyin bir çaresi vardır, proje mühendisleri ne için para alıyor kardeşim?
***
Sayın Başkan Kocaoğlu, yöre halkı, bu hat üzerinde karşıdan karşıya geçişi kolaylaştıracak köprü istiyor, bilesiniz.
Bu yüzden insanlar öfkeli... Hem de öyle böyle değil... Çünkü, toplanan imzalara karşın, hiçbir açıklama yapmadan, köprülerin kaldırılması, işi çığrından çıkarmış...
Yakında, o bölgede bir protesto yürüyüşü yapacak insanlar, bilmem farkında mısınız?
***
Üçüncüsü ise, özellikle kent merkezinde, özellikle o daracık alanlara sığdırılan, abartılı metro istasyonları...
Uzmanlar, ulaşımı yer altından sağlanan metronun hava alması gerektiği üzerinde duruyor.
Tamam, kabul... Ona bir sözüm yok.
Ama Allah aşkına, devasa birer alüminyum küresi olan istasyonların kime ne yararı var.
Şöyle daha estetik projeler üretilemez miydi?
Kalan bölge yine yeşil alan, otopark olarak değerlendirilemez miydi?
Yerleşimin çok olmadığı bölgelerde, bu tür istasyonlar uygun olabilir de, şehir içinde apartmanların balkonlarına kadar değen abartılı istasyonlara ne gerek vardı?
Hala Karşıyaka istasyonu, kentin tarihi olan geçit yolunun tam ortasına gelmiş...
Halkın kafasındaki soru, "Bu projeleri kimin yaptığı ve belediyenin kimleri zengin ettiği" üzerine...
Benden söylemesi.
En başarılı Atatürk
Mahir Günşiray, Rutkay Aziz, Haluk Bilginer, Alican Yücesoy, Sümer Ezgü, Sinan Tuzcu ve Halit Ergenç... Bu kişiler, beyazperdede, televizyonda, Atatürk'ü canlandıran ünlü isimler...
Şüphesiz, her oyuncunun, her sanatçının rüyası, Atatürk'ü oynamak... Ancak onu canlandırmak başka bir şey...
Çünkü hepsinde ayrı bir Atatürk kimliği yansıdı bizlere... Ancak, hiçbiri onun yerini tam olarak dolduramadı.
Sanki bir şeyler eksik kaldı.
***
Son günlerde birçoğumuz hayranlıkla izliyor Anadolu Hayat'ın reklam filmini... Hatta, tekrar tekrar izlesek bıkmayız bence...
Çünkü o filmde, bildiğimiz, tanıdığımız, hayran olduğumuz Atatürk'ün tam portresi var.
Duruşu, bakışları, göz süzüşü, duygusallığı, insan sevgisi, kararlılığı, kısacık bir filmde, öyle gerçekçi yapışıyor ki yüreğimize, gözler doluyor, beyin hiçbir şeyi görmüyor o andan başka...
Kuşkusuz bunda, senaryo, kurgu ve çekim başarısı önemli bir faktör... Ancak Atatürk'ü canlandıran oyuncu öyle iyi seçilmiş ki, bugüne kadar, ülkemizin bu ölümsüz liderini, böylesine gerçekçi yaşatmamıştı bizlere...
Bu isim, Mustafa Preşeva...
***
Kosova doğumlu olan ve 17 yıl önce Türkiye'ye yerleşen 49 yaşındaki Preşeva aslında bir kurgu sanatçısı. Preşeva'nın, birçok Türk filminde kurgu sanatçısı olarak imzası var.
Ufak tefek rollerde de oynadı. Hatta yıllar önce de, bir İş bankası reklam filminde, karşımıza "Atatürk" olarak çıkmıştı...
Ancak bu kez farklı...
Atatürk'ü oynayan onca sanatçı arasından Preşeva, "gerçekçi" bir bakışla farkını ortaya koyuyor.
Hele, reklam filminin son saniyelerinde, Ata'mızın o meşhur bakışını yerleştirmiyor mu, yüreğimize...
İşte o an, kalkıp bir asker selamı veresi geliyor insanın; uğruna da cepheye gidesi...
Bence Mustafa Preşeva, bugüne kadar bizlere yansıyan en başarılı Atatürk kimliği...
Artık başka isim aramaya, maceraya girmeye de gerek yok, yabancı bir oyuncuya da...
Tam yakışanı, aramızda...