Dünyaya sevmek için gelmişiz...
Çocuğumuza, ebeveynlerimize, arkadaşlarımıza, insanlara, hayvanlara, bitkilere gösterebildiğimiz sevgi kadar insanız. Sevginin değerini bilip, hayatı daha anlamlı kıldığımız ölçüde yani... Sevginin kıyaslaması veya sınıflandırılması çok doğru gelmese de yine de en yücelerinden biri annenin çocuğuna karşı hissettikleri olmalı... Hani annenin bakışında, konuşmalarında, davranışlarında ve hatta tüm yaşamında derin izleri olan o sevgi...
Peki ya, o sevgi kusurluysa?
Kendine bağımlı kılma hedefine hizmet ediyorsa mesela? Ya da iyi hissetmenin yolu olarak kullanılıyorsa... Veya, sevileni zayıf kılan sevgi gösterileri sevene güç kazandırıyorsa... Borçlu hissettiriyorsa?
Yahut, sevilene üstünlük kazandırıp egosunu okşuyorsa... Ya da sevgimizi gösteremiyor, gizliyorsak... O zaman hatasız, kusursuz bir sevgiden bahsedebilir miyiz? Bu sevgi annenin çocuğuna duyduğu sevgi dahi olsa...
Çok temel ihtiyaçlarını gideremeyen çocuklarla daha sık karşılaşmamızın sebebi de hep bu kusurlu sevgiden değil mi? Onlara kıyamayan anne babaların aşırı ilgisi büyümelerine engel olmuyor mu? Kocaman bebeklerin gittikçe çoğaldığı günümüzde, onların ebeveynlerine bağımlılıkları anne babanın hangi duygusunu tatmin ediyor olabilir?
Her istediklerini anında yerine getirmek pekala sevgi gösterisi olabilir... Aynı zamanda büyük zarar veren davranışlarımızdan da. Her fedakarlığın içinde bir kar olduğu gerçeğinden hareketle saçını süpürge eden anneleri de düşünmekte fayda var... Zamanın içinde tek gerçek sevgi, hiç kuşkusuz... Ancak doğru öğrenilmiş ve yaşanmış olanı... Sevgi, bilgi ile birlikte amacına hizmet edebiliyor... Doğru sevme bilgisiyle yani... Yaşamlar tükenirken geriye dönüp bakıldığında yüreklerde iz bırakan sevgiler anılacak... Elbette kendine veya başkasına zarar vermeyeni... Dengelerin gözetildiği, eşitliğin bozulmadığı... Karşımızdaki çocuğumuzsa bile...
Ebeveyn olarak en önemli görevlerimizden biri doğru sevmeyi ve sevginin önemini öğretebilmek olmalı çocuklarımıza. Öğretmen olarak da...
Çünkü sevmek insanın kendi kendini aşmasıdır. Kendi potansiyelini görmesi, hapsolduğu sınırlarını genişletmesi, belki de kendini tanıması...
TEMEL KURAL
Anlamak için de sevmek gerekmez mi? Öyleyse çocuklarımızla iletişimin temel kuralı da sevgide yatıyor.
Doğru iletişim kurabilenlerin ise daha mutlu olacağını söylemeye gerek yok tabi. Yani mutluluk da gelip sevgiye dayanıyor sonuçta.
Genellemelerden ve önyargılardan uzak insan sevgisi ise tüm hayatı daha kaliteli hale getirecek ve düşünme becerimizi artıracak... Yani daha insanca bir dünyaya katkı sağlayacak.
Üstelik hayatımızı da kolaylaştıracak...
Kategorize etmediğimiz insanların farklılıkları ile zenginleşmeli dünyamız.
Hatalarımızın bolca olduğu hayatımızda, bu dünyadan göçerken duyacağımız en büyük pişmanlıklarımız şartlanmalar, önyargılar veya başka bir sebeple sevgiden uzak geçirdiğimiz anlar olacak muhtemelen... Öyleyse sevmeyi öğrenelim, bizden sonrakilere öğretelim...
Yunus'un dediği gibi, sevelim sevilelim; dünya kimseye kalmaz...