Yaşam kısa... Hızlı geçiyor...
Eskisinden de hızlı... Bu yüzden küçücük çocuklar bile bunun farkında... Hiçbir şeye yetişememekten bizler gibi onlar da yakınıyor. Garip olan hızla akan yetişemediğimiz zamanda dahi beklediklerimizin, beklettiklerimizin, ertelediklerimizin olması. Zaten kısıtlı olan zaman bir de boşuna akıyor gidiyor yani. Hem bizler hem de çocuklar için. Bir sınav telaşıdır almış başını gidiyor mesela.
Sınava odaklı yaşamlarda, aslolanları dondurmuş hatta unutmuş şekilde adeta yuvarlanıp gidiyoruz.
NE YASATIYORUZ
Halbuki en iyi öğrenme yaparak yaşayarak olanıdır. Eğitimciler iyi bilir.
Biz çocuklara ne yaptırıyor, daha da önemlisi ne yaşıyoruz? Asıl önemlisi ise hem ebeveynlere hem de eğitimden sorumlu olanlara gelsin: Bu çocuklara ne yaşatıyoruz? Madem başladık, kendimize de soralım: Yaşıyor muyuz?
Hayat beklemiyor, akıp gidiyor... İçini doldurmak ya da bomboş yaşamlara bir yenisini eklemek sadece bizim elimizde. Rutine ya da dayatılana kaptırıp o hayatı mahvetmek de...
Ya da...
Bir başka seçenekle, bizlere büyük bir ödül olan aldığımız her nefese şükrederek hakkını vermek de... Yani hayatı bekletecek zamanın olmadığının bilinci ile her anı hakkını vererek yaşamak da. Tekrar çocuklarımıza, gençlerimize dönecek olursak...
Derdimiz de öğretmek ise...
Öncelikle, unutmamak gerekir ki, öğretmen ve öğrenci sürekli birbiri ile yer değiştirir...Yani öğretmen de öğrenir ve öğrenmek zorundadır. Hatta bazen öğrencisindendir öğrenmeleri.
Bunun temelinde ise birlikte yaşamak vardır. Yaşam ise test kitaplarında değil. Siz birlikte yaşayamadığınız yani hemhal olamadığınız kişi ile hiçbir şeyi paylaşamazsınız. Buna bilgi de dahil.
Kaldı ki, bilgi her ne kadar önemli olsa da asıl öğretmemiz veya öğrenmemiz gereken salt bilgiden çok daha ötesi.
Yani, asıl sınav hayatın kendisi iken, çocukların hatta kendimizin tüm zamanlarını feda ettiğimiz hazırlık ne için diye sorgulamalı değil mi?
Gerçek hayattan uzaklaştırdığımız, sevgi merhamet, empati gibi asıl gerekli becerileri kazandıramadığımız çocuklarımıza nasıl bir gelecek hazırladığımızı da.
'Ama hayatın gerçekleri, iyi bir meslek kazandırma sorumluluğu' vs şeklindeki haklı savunmaları da duyar gibiyim diğer yandan...
Dayatılan sistemde çok fazla özgürlük alanımızın kalmadığının da farkındayım. Çünkü hem bir anne hem de eğitimciyim. Çocuğumun yaşamına iki taraftan da bakıp üzülenlerdenim yani.
Ancak, hayatın ilk yıllarının yani çocukluk döneminin tüm yaşamı şekillendireceğini de biliyorum.
Bu yaşlardaki gelişen hayal gücü ve zevklerinin geri kalan hayatının bütününde etkili olacağını da. Sığ yaşamların tatminsizliğinin para veya kariyer ile telafi edilemeyeceğini de.
Zaten o para ya da kariyerin gerçek yaşam olmadığını da...
Arkadaşını, kediyi, köpeği, bir bitkiyi, doğayı ya da anne babasını sevmeyen bir çocuğun ileride nelerin peşinde koşarak hayatını tüketeceğinden korkuyorum. Sadece kendine odaklı yaşamların yaşanmış olmayacağını hepimiz biliyoruz çünkü.
Öyleyse, Bu hafta sonu doğa yürüyüşleri, müzeler ya da başka geziler ile başlayalım hayatı paylaşmaya çocuklarla. Ders çalış çatışmalarından uzakta yeni farkındalıklar oluşturalım onlar ve kendimiz için. Gerçek yaşama adım attıralım yani. Emin olun, bu şekilde yaratacağımız içsel motivasyon hayatta onlarca test kitabından çok daha büyük fayda sağlayacak onlara ve bizlere tabi ki..