Elma ağacından şeftali beklemeyelim
Motivasyon kaynağınız nedir?
Herhangi bir işe başlarken sizi ne güdülüyor? İçten gelen bir istek mi, dışarıdan gelen zorlama mı sizi daha verimli kılıyor? M.Ö. 400'lü yıllarda yaşayan Platon, "Öğretimin unsurları zihne çocuklukta sunulmalı ancak hiçbir zorlama olmamalı; zorlama sonucu edinilen bilgi zihinde yer etmez; o nedenle zorlamaya başvurmayın, ilk eğitimin bir tür eğlence olmasını sağlayın; bu sayede çocuğun doğal eğilimlerini keşfedersiniz" demiş...
Öyleyse sormamız gereken soruların üst sıralarında şu yer almalı:
Her gün 7-8-9 saat dört duvar arasında, sırasında oturması beklenen bir çocuğu okula gitmesi için nasıl motive edebiliriz?
Bir başka deyişle okulu nasıl sevdirebiliriz?
Okulu seven ve sevmeyen çocuklar arasında nasıl bir fark var? Seven niçin seviyor, sevmeyen niye sevmiyor?
Ardından gelen soru da şu olmalı:
Okula gitmesini, sevmesini istediğimiz çocuklarımızın eğitiminden ne bekliyoruz? Yani eğitim bu çocuklara ne kazandırmalı? Sınav mı sadece? Yoksa hayat becerileri mi?
100 YIL ÖNCEKİ İLE AYNI MI?
Hayat becerileri ise cevabımız, bu yaşamsal yetenekler neler olmalı? 100 yıl öncesinin yaşam becerileri ile şimdikiler aynı mı?
Ya da o kadar geriye gitmeyelim, 5-10 yıl öncesindeki ihtiyaçlar şimdikilere benziyor mu? Veya, her çocuğun öğrenme şeklinin ve hızının aynı olması mümkün mü? Hızlı öğrenen daha mı başarılıdır? Yoksa, öğrendiğini temel bilgilere dayandırma ihtiyacı duyan ve bu yüzden geri dönüp önceki bilgilerle ilişkilendiren mi? Hangisi gerçekten öğrenmiş sayılır? Hangisi yeni fikirler üretmede daha yetkin olacaktır? Bilgiye ulaşan ama zihnine yerleştiremeyen, hatta bilgi kirliliğine maruz kalan çocukların geçici belleklerinde tuttukları bilgilere bakarak öğrenmenin ya da eğitimin gerçekleştiğini söyleyebilir miyiz? Söyleyemiyorsak, çokça şahit olduğumuz sınav sonrası unutulan bilgiler için harcanan zaman, emek ve para heba oluyor diyebilir miyiz? Geçmişte olduğu gibi gelecekte de fikir üretebilenler fark yaratanlar olacak hiç kuşkusuz. Bu ise, bilgiyi hayata geçirip yaşamla ilişkilendirmekle mümkün.
Bilgiye ilgi ise merakla..
Zaten doğalarında olan merak duygusunu besleyen öğretmen yolun çoğunu almış olacak. Her çocuğun yeteneğine uygun ilgi alanlarını keşfeden kısacası öğrenciyi gören öğretmen sadece merak duygusunu harekete geçirse bile, yaşamlarda büyük değişimleri sağlayacak.
BİLGİ VEREN DEĞİL REHBERLİK EDEN
Öğretmen bilgi veren değil rehberlik eden olmalı bu yüzden. Çocuğu tanıyan, bilen...
Her sınıfta aynı dersi farklı anlatan öğretmen o yaşamlara dokunandır mesela. Çünkü o öğretmen sınıftaki öğrenci özelliklerine uygun ders veriyor demektir.
Öğretmen okulu seviyorsa, öğrenci de mutlaka sevecektir. Okulda değer gören; hatta sadece varlığı görülen, seni görüyorum seninle ilgileniyorum mesajını alan çocuk da öğretmeni gibi okulu sevecektir.
Hızla değişen dünyada, en zor işlerden biri artık öğretmenlik. Çeldiricilerin yoğun olduğu günümüzde gönüllere girmek de eskisi kadar kolay değil. Halbuki bir öğretmen sınıfa girmeden önce gönüllere girmelidir. Öğretmenini seven çocuk, okulu da, dersi de, öğrenmeyi de sevecektir.
Kendine olan güveni artacak, yeteneklerini fark edecektir ki, her öğrencinin mutlaka bir becerisi vardır. Biz öğretmenler ve ebeveynler bu toplumun geleceği, çocuklarımızın huzuru için; elma ağacının şeftali vermesini beklemeyelim... O ağacın en lezzetli elmaları vermesini sağlayalım.
Sonra da tadını, keyfini çıkaralım...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.