Hayatın her alanında peşine düştüğümüz o ideal mükemmellik çoğu zaman bize kusursuzluğun gerçek anlamını unutturur... Hepimiz zaman zaman kendimizi, başkalarını veya hayatı eleştirirken buluruz. Bu eleştiriler bizi "mükemmel" olma arzusuna sürükler, ama ironik olarak da bizi gerçek mükemmellikten uzaklaştırır. Oysa kusurlarn yaşamın dokusuna işlemiş kıymetli işaretlerdir; her bir kırık çizgi, her çatlak, ruhun özünü açığa çıkaran bir pencere gibidir. Doğada "kusurlu" diye nitelendirebileceğimiz birçok şeyin içinde aslında bir mükemmellik barındığını görürüz. Bir ağacın, yılların yıprattığı gövdesindeki çatlaklar; bir nehrin zamanla kayaları oyup yolunu bulması; ya da rüzgarın şekil verdiği kum tepeleri... Tüm bu "kusurlu" yüzeylerde, insan elinin ulaşamayacağı türden bir zarafet vardır. Bu, doğanın bize sunduğu mükemmel bir denge oyunudur. İşte insan da aynı bu dengeyi kendi içinde bulduğunda, gerçek anlamda mükemmel olmaya bir adım daha yaklaşır.
KİMLİĞİMİZİ ANLAMAK
Kusurlarımız, bizim kim olduğumuzu tanımlar. Her yara izi, geçirdiğimiz her acı, yaşadığımız her hayal kırıklığı bize bir şeyler öğretir. Bu kusurlar, hayatımızın süslemeleri gibidir aslında; onları yok saymak, geçmişimizi yok saymak olur. Nasıl ki bir antika vazonun üzerindeki çatlak, onun değerini düşürmez; aksine ona yaşanmışlık katar ve değerini artırır. Biz de aynı şekilde, kusurlarımızla birlikte daha değerliyiz. Bir kahve düşünelim, kusurların mükemmelliğini belki de en iyi anlatan içeceklerden biri. Kahvenin büyüleyici kokusu, tadı, dokusu her bir aşamada kusursuz hale gelir ama bu süreç mükemmellik arayışı değil, her halini kabullenme ile gerçekleşir. Çekirdeğin o ham hali, kavrulurken geçirdiği evrim, bazen kırık bazen yanık parçaları, her bir detay kahvenin ruhunu oluşturur... Bir düşünceyi kendimize düstur edinmek, belki de mükemmelliğe en yakın olma halidir: Kusurlara şefkatle yaklaşmak. Bu şefkat, sadece kendimize değil başkalarına da gösterdiğimizde anlam bulur. Çünkü, tıpkı doğada olduğu gibi insanlar arasında da asıl güzellik çeşitlilikte, kusurların yarattığı o doğal ahenkte gizlidir.
KUSURLARIN AHENGİ
O halde, hepimizin aslında kendimizi ve başkalarını biraz daha az yargılayarak kusurların bu ahengine kulak vermesi gerekmez mi? Belki de mükemmelliğe en yakın şey, kusurlarımızı kucakladığımız ve onları daha büyük bir bütünün eşsiz parçaları olarak gördüğümüz andadır. Her birimiz hayatın ince bir nakışla işlenmiş halıyız ve her bir iplik, her düğüm, her renk bizim kusurlarımızla birlikte dokunmuştur. Ve işte bu halı, kusurlarıyla mükemmel olan insanlık serüveninin bir yansımasıdır.