Pandeminin neden olduğu ekonomik sorunların geçen sene ortalarında bahar havasıyla çözümlendiği algısı, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde ağırlık kazanmıştı. Doğru, majör merkez bankalarının para musluklarını açması yapay ve geçici çözüm yaratmıştı.
Tıpkı diğer ekonomik krizlerde olduğu gibi. Ancak alışageldiğimiz çözüm uygulamalarında bu sefer bilinen, buna karşın göz ardı edilen çok büyük fark vardı. Bu krizin temel kaynağı ekonomik faktörler değil, ekonomi dışında olan sağlık ile ilgili bir konu. Bir de sağlığın sebep olduğu bu ekonomik kriz hem arz hem de talep yönlü. Nitekim diğer krizlerden farkını bir süredir net bir şekilde hissetmeye başladık. Şimdilik bu farkı yeni ekonomi normalleri olarak tanımlamakla yetinmeyi tercih ediyoruz.
Ne kadar ilginç değil mi? Pandemi sürecinin nasıl ve ne zaman sona ereceğini ekonomi aktörleri bilmemesine rağmen, temkinli duruşlarını erken bozup harcama konusunda oldukça bonkör davranıyorlar.
Küresel likiditenin kredi yoluyla tüketicilere ulaştırılması ile pandeminin zirve dönemlerinde ötelenmiş talepler birleşince enflasyonlara talep tarafından baskı arttı. Üretimin en temel girdilerinde dominant hale gelmiş Çin ve Tayland gibi birkaç ülkede tekleme olunca tedarik zinciri aksamalarına bağlı maliyet yönlü enflasyon baskısı da eklendi. Düşünebiliyor musunuz 1 dolar olan çip 900 dolara kadar çıktı. Ucuz işçilik için Uzakdoğu'nun tedarik hegemonyasını kabullenen diğer ülkeler şimdi kara kara düşünüyorlar.
ARZ TALEP DENGESİZLİĞİ
Sonuçta arz talep dengesizliği en çok enerji sektörünü etkiledi. Petrol ve doğalgaz fiyatları zirve yaptı. Şimdi küresel ekonominin önünde nur topu gibi bir enflasyon var. Her ne kadar merkez bankaları geçici ve arz yönlü bir enflasyon tesellisinin ardına sığınmaya çalışsalar da, önümüzdeki günlerde küresel ekonominin çok başını ağrıtacağı bir gerçek.
İki gün önce ABD enflasyon verisi açıklandı. Son 31 yılın rekoru kırıldı yüzde 6.2 ile. "Bizim için çerez, bunda ne var" demeyin. FED'in para politikalarında rota değiştirmesi için yeterli bir oran. Malum FED'in para politikası uygulamaları sadece ABD'yi etkilemiyor. Belki de daha fazla diğer ülkeleri etkiliyor. Özellikle de gelişmekte olan ülkeleri. Çünkü yabancı sermayenin yönünü belirliyor FED'in duruşu.
Aslında bunlar sürpriz değil. Sadece küresel ekonominin kışa bu kadar hızlı gireceği sürpriz oldu desek yeridir. Gelişmekte olan ülkeler hazırlıklarını bir süredir yapıyorlar.
Güçlenecek Dolar karşısında ulusal paralarının önünde kalkan oluşturuyor.
TÜRBÜLANS SIKLAŞACAK
Avrupa coğrafyasında ise durum biraz daha farklı görünüyor. Yükselen enflasyona karşın büyüme hızının momentumu zayıf kalıyor. Euro Bölgesi'nde manşet enflasyon yüzde 4.1 seviyesinde. Almanya, İspanya gibi bazı ülkelerde ise ortalamanın üzerinde... Yüzde 5'lere yakın bir enflasyon var. Büyüme oranı ise Euro Bölgesi'nde yüzde 2.2'de, Almanya'da da yüzde 1.8 düzeyinde kalıyor. Bu yüzden hafif durgunluk (stagnation) ile enflasyonun (inflation) bir araya getirilmesi ile oluşan "stagnation" tanısı üzerinde tartışılıyor.
Tabii bu durumda Avrupa Merkez Bankası'nın hareket alanı kuşkusuz daralıyor.
Gerçi ABD'de de yüzde 6.7 büyümenin ardından baz etkisinin de katkısıyla büyüme oranı yüzde 2'ye geriledi.
Pandeminin seyriyle ilgili belirsizlikler, K şekilde toparlanmanın yarattığı sektörel ayrışmalar, enerji çıkmazı, bozulan tedarik zinciri ve 8.8 bin metre yüksekliğe sahip Everest gibi heybetli duran 8.5 trilyon dolarlık FED bilanço büyüklüğü, epey baş ağrıtacağa benziyor. Sanırım gelişmekte olan ülke piyasaları sık sık gireceği türbülansa hazır olmalı.