Asrın felaketinin ardından iki haftayı geride bıraktık. Bu tarifsiz acıyı atlatmak zor olacak. Binlerce kayıp, yarım kalan hayatlar, çaresizlik, korku... Ne söylenebilir ki? Yaşadığımız bu felaketten ders çıkarıp geleceğimiz için tedbirli olmak zorundayız.
Yaşamın körü körüne heba olmasının, masum insanların vefat etmesinin hiçbir mazereti olamaz! 21. yüzyıl teknoloji ve bilim çağında bu felaketleri yaşamak bize yakışmıyor. Önlemek varken neden bedel ödüyoruz? Neden ölüyoruz? Artık silkelenmemizin vakti geldi geçiyor bile... 11 şehrimizi etkileyen depremde görüldüğü gibi, "Deprem değil bina öldürür" gerçeği bir kez daha gün yüzüne çıktı. Yasalara uygun olmayan ve denetimi eksik olan binalar yıkılırken, yasa ve bilime göre yapılan binalar dimdik ayakta duruyor. Mesela depremin merkez üssü Kahramanmaraş'ta bir züccaciye dükkanının bulunduğu binanın sağlamlığı kamuoyunda yankı uyandırmıştı. Müteahhit Akın Öncül tarafından yapılan binanın içindeki tabakların, çatalların, bardakların ve diğer eşyaların yerinden oynamamasına herkes şaşırdı, kimse inanamadı. Bu aslında ehliyetin ve liyakatın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Devlet yetkililerinin işini hakkıyla yapan müteahhitleri ödüllendirmesi yerinde bir karar olacaktır. İyi örnekleri duyurmak rol model olması açısından önemlidir.
SAĞLAMLIK İÇİN KRİTİK ÖNERİLER
Bir bardağın bile yerinden oynamadığı binanın müteahhiti Akın Öncül'ü telefonla aradım.
Arka arkaya yıkıcı depremlere rağmen, binası hiç hasar almadığı için işin sırrını sordum.
Öncül mütevazı bir tavırla şunları söyledi:
"Biz işimizin gereğini yaptık, inşaatlarımızı yasa ve bilime göre yapıyoruz. Ekibimde yer alan mimar, inşaat mühendisi ve ustalarımız ile birlikte hepimiz titizlikle çalışıyoruz. Zemin etüdü, temeli, kolanları, deprem perdeleri, sismik çalışmaları vb. binanın ana gövdesini oluşturan tüm aşamaları bilimsel yöntemlere göre uyguluyoruz. Binanın kaba inşaatı bir kere oluyor, ileride değiştirilemeyeceği için biz bu noktada yapılması gerekenleri yapıyoruz. Zaten ev sahibi isterse ince işçiliğini örneğin duvar kağıdını, mobilyasını, fayansını vs. dilediği gibi değiştirebilir. Fakat kaba inşaat değiştirilemez" diyor.
Deprem bölgesinde, yıkıcı iki büyük depreme rağmen dimdik ayakta duran Elbistan Devlet Hastanesi, Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri odası gibi başka yapılar da var. Demek ki "Deprem değil bina öldürüyor" sözü bu örneklerle çok açık görülüyor. Türkiye'nin deprem kuşağında yer almasından ötürü bundan sonra çok daha sıkı denetimlerin olması şart. İhmaller nedeniyle insanlarımızın kıyımına devletimizin zarar görmesine kimsenin hakkı yok!
HERKES MÜTEAHHİT OLMAMALI!
Ayrıca en önemli konu da bundan sonraki inşaatlarda müteahhitler için yeni bir düzenlemeye ihtiyaç var. Mesela doktor yıllarca tıp eğitimi alıyor, gazeteci yıllarca eğitim alıyor sahada koşturuyor, öğretmen yıllarca okuyor, hukukçu onca aşamalardan geçiyor, birçok meslek kolunu icra edenler yıllarca dirsek çürütüyor, teknik ve mesleki eğitimlerden geçiyor. Ancak cebinde parası olan bazı insanlar neden kolayca müteahhit olabiliyor?
İnsan hayatının emanet edildiği bir iş için izinler bu kadar kolay olmamalı. Maalesef ülkemizde bina yapmaya istekli, cebi para gören, karı yüksek, rant var diye kolayca müteahhit olabiliyor. Mesleki ve teknik hiçbir bilgiye sahip olmayan bu kişiler, taşıma suyla iş çeviriyor ve sonunda yaptıkları binalar insanlarımıza mezar oluyor. Tabii burada müteahhitler kadar, yapıdaki hatalara ses çıkarmayan, kusurları sümen altı yapan ruhlarını&haysiyetlerini satmış kişiler, sözde lisanslı yapı denetim şirketleri ve belediyelerdeki bazı imar ve yapı denetim görevlileri gibi ilgili birimlerdeki kişiler de müteahhitler kadar suçlu. Son deprem yönetmeliğine rağmen yıkılan veya ağır hasar alan binalar için imza atanlar en ağır cezaları almalı hatta meslekten ve kamudan men edilmelidir.