Batı, Türkiye'de siyaseti uzun yıllardan beri uzaktan müdahalelerle yönlendirmeye çalışıyor. Dış basında Türkiye konulu analizler aşağı yukarı her seçim döneminde geniş geniş yer alır, siyasi iklim üzerinden geleceğe yönelik çıkarımlarda bulunulur. Batı ile iyi ilişkiler kuracak lider profilleri çıkarılır ve hatta önerilir. Ülkemizdeki yabancı misyonların temsilcileri, sanki görevlerinin ayrılmaz bir parçasıymış gibi sansasyonel uyarılar yaparak vatandaşlara korku salmaya çalışır, nedeni ve içeriği toplumun farklı kesimlerine göre çok farklı yorumlanabilecek ilginç ziyaretlerde bulunurlar. Bunlar neredeyse her seçim döneminin klasikleşmiş hamleleri...
PLAN İÇİNDE PLAN VAR
Bugüne kadar bunların haricinde sokakları karıştıran türlü senaryolar, askeri darbeler ile terör örgütleri aracılığıyla yapılan saldırılar gibi yukarıdakilere göre daha geniş etki alanı bulan yöntemleri de var Batı'nın... Sanki çok daha önceden etkileri araştırılmış, denenmiş, belirli alanlarda uygulanmış sayısız plan var ellerinde.
Sırayla, siyasi iklim hangisini gerektiriyorsa uyguluyorlar gibi... Bu kendilerince eşsiz planları uygulamaya yardımcı olacak, planın parçası olmaktan son derece mutlu olabilecek Türkiye içinden de destekçileri var elbette. Hem de her dönemde...
Ne de olsa dünya ile medeniyeti tanıştıranların Batılılar olduğunu söyleyen tarihçiler, adaletin en iyi Batı'da sağlandığını düşünen hukukçular, sanatın en özgürce Batı'da icra edilebildiğine inandıran sanatçılar ve icraatlarıyla halka dokunan sosyal devletlerin sadece ve sadece Batı'da olduğuna inandırmaya çalışan siyasiler hep vardı bu ülkede. Bundan sonra da olmaya devam edecekleri kesin. Ancak bu düşünce ve inanışların vatandaştaki karşılığına bakmak lazım öyle değil mi? Çünkü iş, ülkeyi yönetecek kadroları belirlemek için sandığa gittiğinde oyu da kararı da onlar veriyor. Siyaset sahnesinde adaylar ne söylerse söylesin ne kadar iddialı olurlarsa olsunlar, karar verici her zaman halk...
BUNLARI ÇOKTAN AŞTIK
Son birkaç günün siyasi gündemi ABD Büyükelçiliği'nin yönlendirmesiyle ülkemizdeki bazı konsoloslukların terör tehdidi ve güvenlik gerekçe gösterilerek kapatılmasıydı.
Hükümet nezdinde bu hamle ile ilgili çok ciddi uyarılar yapıldı. Bu ülkelerin büyükelçileri Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı, istihbaratın kaynağı olarak gösterilen ABD'ye gereken tepki gösterildi. Karşılığında da beklenildiği gibi son derece nazikçe NATO müttefikliği ve uzun yıllara dayanan dostluk ilişkileri gösterilerek ABD'yi adeta boş yere suçladığımız ima edildi! Peki farklısını bekliyor muyduk? Tabii ki hayır!
Sanki kendileri her daim müttefiklik ruhuna uygun davranıp, Türkiye'nin çevresini terör örgütleriyle sarmaya çalışmıyorlarmış gibi. Bugüne kadar bütün komşularımızı bize karşı kışkırtmamışlar gibi.
Ama fark ettiyseniz yapılan bu sansasyonel uyarılar ve Türkiye'yi terör korkusuyla dizayn etme faaliyetleri eskisi kadar etki yaratmıyor. Evet siyaseten gerekenler yapılıyor ama halk nezdinde eskiden olduğu gibi korku iklimi hakim olmuyor. Yani asıl ulaşmak istediği amaca ulaşmıyor. ABD ve birkaç yabancı misyon, terör tehdidi gördü diye herkes korkuya kapılmıyor. Türkiye'de vatandaşlar bu tarz psikolojik yönlendirmeleri de saldırıları da çoktan aştı çünkü.