Tiyatro tüm sanat dallarından izler taşıyan, insanın o sahnede hiç tanışmadığı ya da farkına varmadığı halleriyle yüzleştiği bir büyü dünyasıdır. Işıklar sönüp perde açıldığı andan itibaren, izleyiciyi koltuğuna hapseden illüzyon, aslında bireyin kendisine ve topluma ayna tutma biçiminden başka bir şey değildir.
Tiyatroyu tüm sanatlardan ayıran ve toplumsal tarafını güçlü kılan özelliği de budur zaten. Hatta kimi zaman 'oyun' ile 'gerçeğin' buluştuğu alan sahneyi de aşar ve başımıza gelenleri 'dünya bir tiyatro sahnesidir' diyerek yorumlarız. Çünkü sürprizlerle dolu hayat, her an bir oyun etmeye meyillidir.
***
Ülkemizde beklediğimiz ilgiyi görmese de, tiyatroyu sevmeyecek, bir kez onun tadına vardığı zaman hayatından eksik etmeyecek kimse yoktur diye düşünüyorum.
Bütün olay insanlara sahne tozunu bir kere olsun yutturabilmek. Tiyatronun büyüsüne alıştırabilmek... Özellikle Dünya Tiyatrolar Haftası boyunca düzenlenen etkinliklerin, şenlik havasında geçen sahne günlerinin yarattığı coşku, tiyatro sevgisini yaygınlaştırmak adına kaçırılmayacak bir fırsattır.
Ama elbette yapılan etkinliklerin çapını, cazibesini, kalitesini artırabiliyor ve gerektiği ölçüde halka duyurabilmeyi sağlıyorsak.
İşte bu noktada, ne yazık ki benim derin kuşkularım ve kırgınlığım var.
***
İzmir'de yıllardır, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Ege Üniversitesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Devlet Tiyatrosu ve Opera Bale gibi kentin önde gelen eğitim-sanat kurumları tarafından üstlenilen 'Tiyatro Günleri' kutlanıyor.
Ama kimse kusura bakmasın, bu etkinliklere her yıl tiyatroya üst düzeyde ilgi gösteren 'oturmuş' bir kesimin dışında kimse katılmıyor. Bunun en büyük iki nedeninden birisi, bunca önemli kurumun önderliğindeki festivalin her geçen yıl daha da büyümesi, hatta artık 'uluslararası' bir kimlik kazanması gerekiyorken, bir türlü İzmir'e yakışır şekilde boy atmayışıdır.
İkinci neden ise duyuru eksikliğidir. Bırakın Tiyatro Haftası boyunca şenliğin kent yaşamına yansımasını, İzmirlilerin büyük çoğunluğunun programdan ya da bu kutlamaların yapıldığından haberi bile yok.
***
27 Mart haftasında, sanatın insanların hayatına sindiğini, festivalin gündem yarattığını, tiyatro izleyicisinin artmasını sağlayacak bir cazibe yaratıldığını kim söyleyebilir?
Bu festival, biletleri aylarca öncesinden tükenen
İstanbul oyunlarını halka ucuz yollu izletmekten daha fazlasını üretmeli.
İzmir'den 16 yıl sonra 'Tiyatro Günleri'ni kutlamaya başlayan Adana'da bile festival 'uluslararası' boyut kazanmış durumda. Adında bile bu ibareye yer veriyorlar. Açılışlarına yabancı gruplar geliyor ve Adana'da önceden yapılan tanıtımlar sayesinde o hafta büyük bir coşkuyla kutlanıyor. Kenti saran tiyatro heyecanı, halkın da sanata ilgisini, sevgisini körüklüyor.
***
Gelelim işin 'duyuru' konusuna. Bakıyorsunuz, doğru düzgün hazırlanmış ve zamanında servis edilmiş bir basın bülteni göremiyorsunuz.
Ben de dahil, ilin kültür sanat yaşamını öne çıkarmaya çalışan hiçbir yazara, gazeteciye ne bir program gönderiliyor ne de davetiye. Şurada İzmir'in sanat olaylarını sürekli izleyerek gündeme getiren kaç isim sayabilirsiniz? Ama ne Tiyatro Günleri öncesinde yeterli tanıtım yapılmış, ne bir satır yazı yazılmış. Anlaşılıyor ki, festivalin beyin takımında 'basın' lobu çalışmıyor.
Ne yapalım, demek ki kaderin bize 'oyunu' bu...