Nisan başında akaryakıt, elektrik ve doğalgaza yapılan yüksek zamlar ekonomik çevreler tarafından endişe ile karşılandı. Çünkü bu ürünlerin fiyatlarındaki artışlardan çok geniş bir kesimin etkileneceği görülüyor ve bu durumun ekonomik, sosyal dengeleri olumsuz etkilemesi bekleniyor. Bugün reel sektördeki her işletme ve toplumdaki her birey, aydınlanma, ısınma, ulaşım, nakliye, üretim gibi temel alanlarda bu ürünleri kullanıyor. Dolayısıyla ürünler üzerindeki fiyat artışlarından her kesimin etkileneceğini söylemek yanlış olmaz. Kanaatimizce enerji zamlarının bir diğer amacı da cari açığının azaltılması için ekonominin yavaşlatılması düşüncesidir. Bir başka deyişle, para ve maliye politikalarıyla yeterince ulaşılamayan hedefe bu kez farklı yöntemlerle ulaşılmaya çalışılıyor. Ne var ki, bu düşüncenin ekonomik ve sosyal alanda sürdürülebilir bir süreç olamayacağı da her kesim tarafından kabul ediliyor.
TALEP DARALMASI
Ekonomik çevreler bu zamların düzeyinin ve zamanlamasının yanlış olduğunu ifade ediyor. Çünkü yüzde 5 civarında enflasyon hedefi olan bir ülkede, üretimin ve lojistik sektörünün en kritik girdilerine yapılan yüksek zamlar, enflasyonunun hedeflenen düzeylere düşürülmesini güçleştirir. Ayrıca son fiyat artışları, dar ve sabit gelirli kesimlere yapılan ücret artışlarının düşük kalmasına yol açacak, bu da halkın reel satın alma gücünü düşüren bir etken olacaktır.
Dolayısıyla yaşanacak gelişmeler iç talepte ciddi bir yavaşlamayı da beraberinde getirebilecek. Daralan talep, önce üretimin sonra istihdamın düşmesine yol açabilecek, ülkedeki işsizliğin daha da artmasına neden olabilecektir. Bu nedenlerle ekonomik çevreler son zamları ihtiyatla karşılıyor, fiyat artışlarından doğacak ekonomik maliyetin sosyal maliyetleri de beraberinde getirmesinden endişe duyuyorlar.
Bu noktada, üretim ve istihdam alanında yaşanabilecek muhtemel sıkıntılara bir önlem olarak ihracata ağırlık verilmesi düşünülebilir. Ancak ihracata yönelmek de doğabilecek sorunlara çare getirmez.
Çünkü;
1- Dünya genelinde ekonomik konjonktürün canlı olmadığı bir dönem yaşanıyor.
2- Pahalı enerji ve akaryakıt kullanarak yapılacak üretim ve lojistik hizmetlerle küresel pazarlarda rekabet etmek pek de mümkün görülmüyor.
3- Enerji sektöründeki fiyat artışları, Nisan ayından sonra ilave enflasyon yükü getirebilir. Enflasyonun yükselmesi, mevduat faizlerinin de yükselmesine ve zincirin devamında yabancı sermayeye dayalı sıcak paranın Türkiye'ye çekilmesine neden olacaktır. Sıcak para girişi ile ülkede dövizin bollaşması da kurları düşürecek, Türk Lirası'nın değer kazanmasını sağlayacaktır. Doğal olarak Türk Lirası'nın değer kazanması ihracat yapan kesimleri olumsuz etkileyecek.
ESNAF AÇISINDAN
Yapılan zamlardan en fazla üreten kesimin, yani reel sektörün etkileneceği açıktır. Reel sektörün en önemli halkalarından olan esnaf sanatkarlarımız ise, sınırlı sermaye yapıları nedeniyle enerji zamlarından doğacak sıkıntıları diğer kesimlere göre daha fazla hissedecekler. Başta ulaşım ve nakliye hizmeti veren şoför esnafımız ile küçük sanayi sitelerinde yoğun olarak enerji girdisi kullanan sanatkarlarımız olmak üzere çok geniş bir kesimin maliyetleri ciddi oranda artacak.
Bu maliyet artışlarının nihai tüketicilere yansıtılması ise (insanların satın alma gücünün düşük olması nedeniyle) pek mümkün görünmüyor.
Bu durumda üyelerimizin ciroları azalacak ve karları düşecektir. Gelişmeler zaten zor durumda olan, küresel tekeller ve hipermarketler karşısında ezilen esnaf sanatkarımızın, çalışanlarının ve ailelerinin belini biraz da bükecek. Özetle, ekonomi çevreleri enerji fiyatlarındaki artışlar nedeniyle, iç talebin daralmasını ve ihracatın yavaşlamasını beklemekte, yaşanacak gelişmelerin sosyal sorunları da beraberinde getirmesinden endişe etmektedirler.
Ekonomi politikalarının temel amacı, halkın refahını artırmaktır. Bu nedenle ekonomi hızlı bir daralma sürecine girmeden akaryakıt, elektrik ve doğalgaz üzerindeki vergilerin tekrar gözden geçirilmesi ve yükün bir nebze olsun azaltılması, toplumun ve üreten kesimlerin yararına olacaktır.