Toplumda olumsuz ve onaylanmayacak her türlü davranışın ardından 'Eğitim Şart' demek, güçlü bir eğilim haline geldi...
Oysa sözün doğrusu, 'eğitim her şey değildir' olmalı. Tıpkı 'para'ya bu şekilde ayar çektiğimiz gibi... Nasıl hayatımızdaki her şeyin 'fiyatı' parayla ama 'değeri' daha birçok şeyle ölçülüyorsa; 'insan olmak' da 'eğitimin' yanında nice faziletle sağlanabilir
Şiddet olaylarını izliyoruz; sözde eğitimli adamlar kadına karşı vahşice davranmakta 'cehaletin dikalasını' sergilemekten geri kalıyor mu?
Her gün artan intihar vakalarında yaş oranı çocuk denilecek yaşa kadar geriledi. Gencecik kızlar, delikanlılar, öğrenciler...
Vehametin seyri gösteriyor ki; depresyona girenlerin, boşluğa düşenlerin içinde hali vakti iyi ailelerin çocukları çoğunlukta...
Oysa 'eğitim' tek başına işe yarıyor olsa, ne bu kadar çatışma, cinayet ve şiddet olayları yaşanır, ne de gencecik bedenler yaşamından vazgeçerdi...
Bunca bilişim, teknolojik ve uzay çağındaki gelişmelerin bir tuşla evrenin her köşesine yayıldığı; bilgiye, eğriye-doğruya ulaşmanın böylesine kolaylaştığı bir yüzyılda neden 'eğitim' tek başına kötülükleri azaltmıyor.
Çünkü ailede başlayan ve çocukluğumuzun sonraki sosyal halkalarında sürekli öğütlenen davranışlar ile toplumsal şartların dayattığı 'refleks' birbiriyle hiç örtüşmüyor. Evdeki, okuldaki sofistik öğretiyle hayatın gerçekleri taban tabana ters!
Örneğin saygılı, dürüst, iyiliksever, merhametli, adil, sevecen ve paylaşımcı olmayı akıllarına sokarak çocuklarımızın hafızasında 'iyi insan'ın portresini çiziyoruz.
Onları iyiliğe, doğruluğa, inandığını yapmaya ve söylemeye yöneltecek alışkanlıkları kazanmaları için 'eğitiyoruz'...
Sonra ne yapıyoruz?
Daha anaokulu seviyesindeyken hayatlarını bir 'yarış' formuna oturtuveriyoruz. Körpecik beyinlerini en iyi notu almaları, birinci olmaları, en iyi koleji kazanmaları, arkadaşlarını birer rakip gibi algılamaları için 'hırs ve rekabet' güdüleriyle dürtüklüyoruz.
Adeta aslanla boğuşacakları bir arenaya itilmiş gibi, minik yüreklerini 'kazanmadıkları' takdirde silinip gideceklermiş korkusuyla dolduruyoruz.
'Vur kır, parçala, bu maçı kazan' tarzında bir kışkırtmayı kulaklarından eksik etmediğimiz 'eğitim hayatı'nın tüm acımasızlıklarını ruhlarına yükleye yükleye sınıf atlamalarını, kolej kazanmalarını, üniversitede en çok prim yapacak bölümleri tutturmalarını, sonra orayı da iyi dereceyle bitirip yarış düzeninin 'diğer kulvarları'nda koşmalarını bekliyoruz.
Çünkü süper bir öğrenimle iyi bir iş edinebilirler... Kazançlı bir işleri olursa güzel ve başarılı bir eş bulabilirler... Karı koca çok kazanırlarsa istedikleri her şeyi satın alabilirler...
Başdöndürücü bu koşullanmanın duraksız sürdüğü bir hayatta, insanlar en yakınındakini bile 'rakip' olarak nitelemek zorunda.
Başka birinin başarısını kendi başarısızlığı gibi yorumlamak durumunda. Kimseye fırsat vermeden yükselmek ve yerini korumak için her türlü oyuna başvurmak eğiliminde...
Bu hırs, kıskançlık, entrika, rekabet ve yıkıcılıkla daha küçük yaşta yarışa koşturulan bir insan; dürüstlüğü, yardımseverliği, şefkati, adaleti, paylaşmayı, saygıyı, merhameti nasıl koruyabilecek?
Koruyamadıkça en küçük zayıflıkta yıkılacak. Herkesin nazarında aşağılanmış hissetmenin güvensizliği yüzünden ya canavara dönüşecek ya pes edip hiçlik duygusunun boşluğuna düşecek...
Bu yüzden güçlü, güvenli, hayata tutunabilen ve dost insanlarla yaşayacakları bir gelecek için çocuklarınıza 'sevmeyi' öğretin. Çünkü kendini sevmenin yolu da doğayı, hayvanları, başkalarını sevmeyi başarabilmekten geçer!
Anlayacağınız, eğitimi bilmem ama 'sevmek' şart.