LLiseye geçiş sınavı için hazırlanan öğrenci... Ergenlik dönemine yeni girmiş. Psikolojik ve fiziki olarak geçirdiği değişimlere adapte olma çabası içinde. Hiç kuşkusuz bu dönemi en rahat atlatmasını sağlayacak unsurlar spor ve sanat. Yani basketbol, futbol, voleybol oynayacak; jimnastik yapacak, belki ok atacak; gitar, piyano, bağlama çalıp ruhunu ve bedenini besleyecek. Üzerinde hissettiği baskıyı attıracak hobiler de edinecek...
Kimbilir, belki yaşamını bu hobilerden kazanacak.
Olması gerekenden bahsediyoruz elbette... Olan ise hepimizin malumu:
Saatlerce okulda sınav odaklı eğitim gören çocuk, çıkışta adı dersane olmaktan çıkmış etüt merkezleri vs de hayat mücadelelerine (!) devam etmekte.
Üstelik çocukların, yeni ergenlerin üzerindeki baskı sadece okul ve etüt merkezleri ile sınırlı kalmıyor, evde de sürüyor. Yetmiyor, yetiştirilmesi gereken ödevler, çözülmesi gereken testler büyük çatışmaya da sebep oluyor. Aile ilişkileri bile bozuluyor yani.
ASIL ÖZNE YOK OLUYOR
İmkanı yetenler için özel dersler de cabası... Öyle ki, kazanmaya odaklı okul, öğretmen, aile, sınav planlayıcılar ve daha niceleri öğrenciye kaybettirdiklerinin dahi farkında değiller... Herkes kazanırken asıl öznenin yani öğrencinin hayatının anlamsızlaştığının yani. Dünyanın hiçbir yerinde lise ve dengi okullara girebilmek için böylesine yoğun bir tempoya girildiğini düşünmüyorum.
Türkiye'de ortaokulların varoluş amaçlarından sadece bir tanesidir, bir üst eğitim kurumuna çocuğu hazırlamak.
Çok daha değerli diğer amaçların günümüzde işleyişte göz ardı edildiğini görmekteyiz ne yazık ki.
Adalet için sınav yine kalabilir ama çalışmalarda öncelik okullar arasındaki eşitsizliğin giderilmesine verilir ise hem öğrenciler kısıtlı sayılardaki okullar önünde yığılıp hayatlarını test kitapları ile tüketmeyecekler hem de sınavın bizzat kendisinin yarattığı adaletsizliğin de önüne geçilecektir. Çünkü, özel ders ya da kurs imkanı olan çocuklar yarışa çok önlerden başlıyor bildiğiniz gibi. Sınavın kendisi amacına ters hizmet etmekte, adaletsizliğin sebebi olmakta yani.
Tabi ki bu düzende, deneme vb sınavlara değinmeden de olmaz. Amaç sınav kaygısı sorunlarını azaltmak gibi görünse de çocuklar için deneme sınavlarının kendisi bile başlı stres kaynağı haline dönüşebilmekte. Üstelik kötü sınav geçmişi kaygıyı arttıran unsurlardan da olabilir.
Günümüzde sınavlar kendine kazandırmakta gittikçe büyüyen bir sektör haline gelmekte. Çocuklarımız da gelir elde etme aracına dönüşüyor haliyle.
Biz kazansınlar diye uğraşırken, hayatı kaybettirdiğimiz çocuklarımızı başka kazançların aracı haline mi getiriyoruz?
HEYBEYİ DOLDURMAK
Küçücük yaşlarda sırtlarına yüklediğimiz sınav yükü yetmezmiş gibi, bu yükle baş edebilmeleri için yeni sınavları da üzerlerine eklemeye devam etmekteyiz.
Halbuki o heybeler ne güzelliklerle doldurulabilirdi. Yaşamı boyunca kendilerine yetecek, ruhlarını besleyecek zenginlikler bu yaşlarda konmuyor muydu yaşam heybelerine? Bizler ise dört seçenekli sorularla taşıdıklarını ağırlaştırıp, gereksiz hamallık yaptırmaktan öteye gidemiyoruz maalesef.
Ne yapalım, sistem böyle demek de savunmamız oluvermiş. Eğer bu düzen ticari bir sektör haline dönüşüyor ve çarkın içinde ezilen çocuklarımız ise, oturup ilk düşünmesi gereken en yakınları yani ebeveynler olmalı. Her ticari eylemde arz talep dengesini unutmamalı, bu düzeni nasıl beslediğimizi düşünmeliyiz.
Önceliğimiz onların ruhsal ve kişisel gelişimleri ise tabi... Sonrasında kurslar bile, bu sayede sınavlara değil de hayata katkı sağlayan, daha faydalı merkezler haline gelebilecektir.
Özetle, sınav kazandıralım derken çocukların gerçek potansiyellerini, özgünlüklerini kaybettirmemeli. Hayata seçenekleri eleyenler değil, seçenek yaratanlar katkı sağlayacakken; çoktan seçmeli sorularla gelecek için çok da büyük hayallere girmemeli...