Eskiden televizyon vardı, aptal kutusu derdik. Şimdi o aptal kutuları iyice küçüldü, hepimizin elinde birer tane var. Otobüste metroda, herkes önündeki ekrana kilitlenmiş durumda.
70'lerde çekilen bir korku filmi sahnesi adeta. İnsanın içi ürperiyor...
Bu hastalığın adı nomofobi! Ekran bağımlılığı değil, ekrandan ayrı kalma korkusu! Altınbaş Üniversitesi İş Sağlığı ve Güvenliği Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Serdar Ay, "Gece uykusundan hemen önce veya sabah uyanır uyanmaz ilk iş cep telefonunuza bakıyorsanız, mesajları, haberleri veya paylaşımları kontrol etmeyi alışkanlık haline getirdiyseniz, şarjınız bittiğinde stres, üzüntü ve yoksunluk hissediyorsanız nomofobik olabilirsiniz" diyor.
BIR KLİMA BIR EKRAN
Yaz mevsimi, sosyalleşme ve açık hava aktiviteleri açısından olağanüstü imkanlar sunsa da, hem yetişkinler hem de çocuklar için ideal ortam ikilisi: klima ve ekran. Ne yazık ki! Küçük çocukların yemek yemelerini kolaylaştırmak veya dost ortamlarında çocukları meşgul etmek için ellerine verilen tabletlerle ekran bağımlılığına ilk adım atılmış oluyor.
Kullanım arttıkça da dış dünyaya uyum sorunları artıyor. Öğrenmede yavaşlık, adaptasyon güçlükleri, konuşmada gecikme, göz ve duruş bozuklukları gibi sağlık problemleri de sıraya giriyor.
KARAR ALMAK ŞART
Serdar Ay'a göre basit önlemler işe yarayabilir. Bildirimlerinizi kapatabilir, uyuduğunuz odaları bu cihazlardan arındırabilirsiniz. Yatmadan önce belli bir saatten sonra bu cihazları kapatabilirsiniz.
Aile veya arkadaşlarla ekranları kapalı tutmayı kural haline getirip sohbet ortamları oluşturabilirsiniz. Çocuklarınızı yüzme, basketbol gibi sporlara yönlendirebilirsiniz. Tabii ki anne baba olarak iyi örnek olmak şart. Göreceksiniz ki; hayatınızda ekran süresi azaldıkça, mutluluğunuz artacak.
O adalet yerini mutlaka bulmalı
Antalya'nın Kemer ilçesinde geçtiğimiz yıl bir sürücü, bisiklet kullanan 9 yaşındaki Yelkan Göktuğ Demirsöz'e çarparak ölümüne neden oldu. Tutuksuz yargılanan sürücüye 1 yıl 8 ay hapis cezası verildi. Bu ceza da 12 bin 100 lira adli para cezasına çevrildi. Hatta bu paranın 24 ay taksitle ödenebileceği belirtildi.
Ayda 500 500 yani!!!
Her şart ve koşulda hukukun üstünlüğüne inanan bir vatandaş olarak mahkeme kararını eleştirmek doğru olmaz diyorum ama durum tam da şu noktaya taşıyor beni: Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil!
Ama olmaz, olamaz. Bir çocuğun ölümüne neden olmanın bedeli bu kadar ucuz olamaz!
Ailenin avukatı Pınar Toğaç Bulut da benzer duygularda olmalı ki, bir hukukçu olarak yaptığı değerlendirmeyi, "Hakim kendi çocuğu bu kazada ölmüş gibi düşünseydi, kanunu olduğu gibi uygulasaydı bu sonuç olmayacaktı" cümlesiyle tamamlamış.
Demirsöz ailesi, kararı bir üst mahkemeye taşıyacak. Ayrıca imza platformu 'change. org'da 'Yelkan için adalet istiyoruz' adı altında bir kampanya da başlatıldı. Süreç bundan sonra nasıl ilerler bilemem. Ama emin olduğum bir şey var ki, bu anne babayı teselli edecek, yanan yüreklerine bir parça su serpecek olan tek şey adalet.
Mahkemeler, kararlarıyla herkesi mutlu edemez. Etmemeli de. Ama günün sonunda, tüm tarafların "Adalet yerini buldu" demesi çok önemli. Çünkü adalet yerini bulmayınca, insan acısını, öfkesini, hayal kırıklığını koyacak yer de bulamıyor!