"Hiç hata yapmamış bir insan, hiç yeni bir şey denememiştir"...
Albert Einstein'in bu sözlerini, "büyürken" yaptığımız "yanlış"lara da uyarlayabilir miyiz, ne dersiniz?
Şüphesiz ki zaman zaman hepimiz hatalar yapıyoruz, yanılıyoruz, sonuç alamıyoruz, başaramıyoruz, hatta ve hatta büyük saçmalıyoruz.
Hepimiz.
"Büyürken yaptığımız yanlışlar" derken, sürece hepimizi dahil etmem boşuna değil; zira büyümek başka şey, yaşlanmak başka...
Bu yüzden olsa gerek; etrafımız büyümesini tamamlayamamış yaşlılarla dolu!
Bu büyüme/büyüyememe hallerimiz bir başka yazının konusu olsun, bugün hataları masaya yatırıyoruz.
İnsanın kendisi de dahil olmak üzere herkesin hata yapabileceğini kabul etmesi büyümek mesela. Hatalardan ders almak da öyle.
Adı hata diye hiçbirimiz sevmedik, istemedik ama bizi biraz da onlar büyütmedi mi? Bugünkü ben olma haline biraz da onlar sayesinde gelmedik mi?
ÇOCUĞA ALAN AÇMAK
Peki çocuklarımıza hata yapma, dahası hatasını anlayıp ders alma konusunda alan açıyor muyuz? Yoksa sabırsız bir telaşla, bir an önce kusursuz (!) bir şekilde büyüsünler mi istiyoruz?
Dr. Dana Suskind'in "Otuz Milyon Kelime" adlı kitabında, şöyle bir bölüme rastladım:
"Sen kötüsün" sözüne karşı, "Bu yaptığın kötü bir davranıştı" sözü Yazar, kitabın bu bölümünde Pennsylvania Üniversitesi'nde Profesör olan Adam Grant'ın "Ahlaklı Bir Çocuk Yetiştirmek" başlıklı makalesine bolca atıfta bulunuyor.
İstenmeyen bir davranışta bulunan çocuğu, sırf bu davranıştan ötürü olumsuz sıfatlarla etiketlemenin hatalı bir tutum olduğunu biliyorduk zaten.
Peki bu türden bir durumla karşı karşıya kaldığımızda, çocuğumuzla konuşurken sadece ve sadece söz konusu davranışın kötü olduğunu öne çıkarmak, bize/çocuğa ne kazandırıyor?
OLMAK BAŞKA
YAPMAK BAŞKA
Dr. Suskind şöyle devam ediyor:
"Suç ve utanç, kötü bir davranışta bulunduğumuzda içine girdiğimiz duygusal izgenin iki ayrı ucudur.
Utanç bizi öze doğru yönlendirerek, kim olduğumuzu kendimize tanımlamamızı sağlar. Suç ise benlik algımıza zıt olan belirli bir davranış karşısında mihenk taşı rolünde bir duygudur.
Kötü olmak ve kötü bir şey yapmak arasındaki farka işaret eder.
Kabul edilmeyen bir davranış karşısında anne ve babanın kullandığı dil, çocuğun benlik algısını yönlendirmede önemlidir. Eğer çocuğa olumlu davranış sergilemesi konusunda yardımcı olmak istiyorsak, beklentilerimizin çok fazla dışına çıkan belirli davranışlarını eleştirmek gerekir. Çünkü böyle bir durumda kendini 'kötü' bir insan olarak algılamasındansa, 'iyi' bir insan olduğunu ve telafisi olan bir hata yaptığını anlamasını sağlayabiliriz." Benim tüm bunlardan anladığım, istenmeyen bir davranışı görmezden gelmeyeceğiz, yok saymayacağız, ertelemeden, mutlaka ama mutlaka konuşacağız. Konuşurken de, asla etiketleyip suçlamayacağız. "Sen kötüsün", "Zaten hep böylesin.." gibi yıkıcı cümleler yerine, "Davranışın kötü" diyerek nedenlerini sıralayacağız.
Sabırla, sakince. Kolay mı, elbette hayır. Zaten 'insan' dediğin de öyle kolay yetişmiyor!
Ve yazar, ilgili bölümü şöyle sonlandırıyor:
"Profesör Grant'in de çok güzel açıkladığı üzere nazik, ahlaklı ve manevi değerlerine bağlı bir çocuk yetiştirmede anne ve babanın kullandığı kelimelerden çok daha önemli bir şey vardır. Nazik, ahlaklı ve manevi değerlerine bağlı ebeveynlere sahip olmak, asıl bu bize yol aldırır."